27 Ocak 2019 Pazar

GÖRGÜSÜZ YENGE, SKEÇ


GÖRGÜSÜZ YENGE


- Kız Aysel huuu biz geldik kız aç kapıyı.
- Aaaaa Safer ağabey, Garibe Yenge, hoşge… hayırdır?
- Ne hayrı kız. İstanbola geldik, bi bizim geline uğrayıverelim dedik. Birkaç hafta kalalım da bizi gezdirsin, bi göstersin etrafı neyi,  sıkıldık evde kız.
- Neee? Birkaç hafta mı, habar vermeden mi yenge?
- Ne habarı. Abinle yengen geliyor. Habar verilirmiymişkine, sen her daim hazır olucan.
- Yav yenge İmad evde yok, çocuklar okulda, her yer her yerde, yemek neyin yok. Ne demek habarsız?
- Kes konuşmayı, ağaç ettin bizi, çekil kenara da bir oturalım, soluklanalım, sonra bizim odayı gösteriver.
- Ne odası yenge. Burası iki odalı bir gecekondu. Bir odada çocuklar bir odada biz kalıyoz.
- Tamam o zaman, at çocukları ordan, o odada biz kalırız. Sizde hep barabar beş kişi aynı odada yatın. Birkaç hafta idare edin yav.
- Yav Görgüsüz, yani Garibe yenge, hakkaten bir garipsin ha. Üst üste koysan sığmayız be.
- Yav. Safer bir şey söylesene şu geline yav. Dut yemiş bülbül gibin duruyon orda. Ne biçim kardeşin var, ne biçim karısı var. Bak bizi birkaç hafta misafir edemiyorlarmış, yer yokmuş falan filan, yav dışarıda yatarım misafiri yatırırım, birkaç hafta yav ne olucak, Değil mi Safer?
- Ben bilmem eşim bilir.
- Yav. Safer ağabey, anlayışlı olun biraz, bak İmad on saat çalışıyor. Akşamın geç vaktında geliyor, yorgun argın, nasıl bu adamı dışarı atarsınız da yatarız dersiniz? Ağabey bari şu görgüsüz, ayy Garibe yengeme bir şey söyle yav. Gidin otelde neyin kalın. Bir akşam yemeğe alayım sizi amma o gün de bugün değil. Kusura bakmayın.
- Yuhh! utanmaz gelin. Taaa Sivas Kangal’dan kalkıp gelelim sen bize otelde kalın deyiver. Kız utanmaz gelin, bir otel kaç para sen biliyon mu?
- Peki görgüsüz ayy Garibe yenge habarsız geldiğin evde ne bulacağını biliyon mu?
- Neye haber vercemişim? Abisi kardaşına geliyor. Neyine habar verecekmiş? Yabancı deliz ki biz haber verelim. Kardaşız biz kardaş.
- Eee o zaman neye alınıyon ki, yer yok, İki odalı bir gecekondu, sıkış tepiş bir yer. Aynı yerde yiyip içip yatıyoz. Seni nereye koyak?
- Aha utanmaza bak. Tabii ki kendi yerini bana vercen. Ben misafirim. Orasını sen düşün nerde kalcanı. Beni yatırıcan kendin uyumaycan. Ev sahaplığı budur.
- Yav. Görgüsüz ayyy pardon Garibe Yenge. Sen Sivas’ın Kangal’ında, o kar altında,  soğuktan donmuşkene, bizi Kangal ahırında yatırmadın mı? Üstümüze saman örtmedin mi? Hayvanlara yem etmedin mi? Yarısı gün de def etmedin mi?
- Ööhhööö öyle mi yapmışam. Hiç habarım yoktu. Bizim böyük kızın icadıdır. Safer ağabeyin öyle demiştir ki her zaman öyle şeyler der o, de mi len Safeeer.
- Eeeee ben bilmem, eşim bilir.
- İşine gelmeyince eşin bilir. Çok biliyonuz siz karı koca maşallah. Oturun birer bardak su için. Bir lokma da ekmeğim var yiyin ve gidin. Eğer İmad gelir de sizi görürse köpekler aklına geliverir benden söylemesi.
- Ne diyon sen gelin yav. Sen şimdi bizi dışarı mı atıyon? Biz bu koca İstanbolda yol bilmeyiz, iz bilmeyiz. Nere gideriz?
- Peki buraya nasıl geldin görgüsüz yenge?
- Ne diyon sen şimdi bana kötü bişey mi söylüyon, görgüsüz neyin dedin gibi geldi. Garibe deycedin herhal?
- Deycedim amma demiyom. Çok dedim çünkü. Sen şimdi biraz nefes al, nefesini vermeden de heybeni sırtına yüklen, gerisin geri geldiğin yerden dön yenge.
- Yazıklar olsun. Utanmaz olduğunu biliyodum amma bu kadar da dememişim.  Ne yapar eder bizi birkaç hafta misafir eder demişim. Konu komşuya da habar vermişim, bizim Aysel geline gidiyoz demişim.
- Yav Garibe yenge, söylediğini kulağın duyuyo mu senin? Tekrarlayıp duruyon birkaç hafta diye, insan birkaç gün der. Ne demek hafta yav?  Hiç mi vicdanın yok senin?  Bir gün bile misafir etmediğin kişilere birkaç haftalığına kalmaya geliyosun, bir de habarsız geliyosun. Görgüsüz deyince de bana mı dedin diyosun?
- Öhöm. Yanı. Biraz bizim böyük kızın kabahatı var. Saferin de amma benim heç günahım yok Aysel. Ben ahırda yatmasınlar da odunluk da kalsınlar dediydimdi. Orası daha dardı amma en azından hayvan yoktu. Bizim böyük kız üşümeyin deyi hayvanların yanına koymuş sizi.
- Pes valla görgüsüz yenge yav. Bir de kendi ağzınlan söylüyon ya. Eyi ki dışarda yatın dememişsiniz yani. İmad o günü heç uyumadı. Çocukları zor bela uyuttuk da biz sabahı zor ettik. Gelen otoboslan da döndük getti. Bi daha abim ilen yengemi  görmek istemeyom dediydi. Bak bu kadan söylüyom, yol yakınkan gidin. Sona bir de dayak neyin atmasın ona göre.
- Neee. Bi de misafir etmeyonuz da dövceniz mi bizi? Bütün köye anlatırım bak. İmad ağabeyine vurdu derim. Habarın olsun.
- Yav. Görgüsüz yenge. Deyom kine İmad çok kızdı. Gözüm görmesin dedi. Neyin anlamıyon? Sen adamı delirtçen mi? Abi gardaşı birbirine düşüncen mi? Neye abisine el kaldırsın kine, görgüsüz yengesine kaldırıverir. Sen de anlatıverirsin.
- Duydunmu Safer? Bak bunla bir olmuşla bizi dövceklemiş, sokağa atçaklamış, İmad geliyomuş, gidin diyo.
- Ben bilmem İmad bilir.
- Neee??? İmad mı bilir. Yani diyon ki, İmad dövsün bizi.
- Ben bilmem İmad bilir.
- Pes bu adamdan da haaa. Hep böyle bu oturduğu yerden kalkmaz, herşeyi bana bırakır. Sonra sen bilirsin deyip sıyrılıverir.
- Senin gibi bir karısı olunca insanın bildiği varsada unutmuştur Yenge. Al bu Safer ağabeyimi de yola koyul. Adamcağızın kendi var, ağzı yok. İki kardaşı vurdurtma birbirine, kalk git gerisin gerine.
- Öyle deyon gelin haaa. Vaaay bee. Ne umduk ne bulduk. Böyük kız dediydi. Habarsız gitmeyin anne. Yengem kızar. Biz barı gelmeyelim siz gidin, hem de masıraf olmaz dediydi.  Gelmedileee.
- Doğru demiş. Eyi yapmış. Sen bizim halımızı bilmeden etmeden, sana geldiğimizde de halımızı hatırımızı sormadan yollarsan olcaaa budur. Kusura kalmayın. Hadi size güle güle.
- Hadi Safer kalk gideyoz. Otobos garajına kadan yolumuz var. Şu heybeyi de sen alıve. Boşuna getirdik. Doldururuz da döneriz dediydik amma olmadı. Boş ellen bomboş çevriliyoz.
- Haydaaa bi de hediye bekleyodun yenge?  Pes yanı. Gelen eli dolu gelir benim bildiğim yav. Gidekene heybe doldurcamiş, pek biliyon sen. Yolda doldur bakalım. doldurabiliyon mu?
- Neye doldurcam? Paramı vakine dolduram. Boş getirdik boş götürüz işte sizin ayıbınız.
- Yav görgüsüz Yengeeee!!!  Çek git yav. Bak sinirleniyom bak. İmad gelmeden ben şimdi seni evire çevire dövcem bak. Geliyola bak. Yürü gittt!!!
- Koş Safer koş. Valla vurcak lan bu bize. Utanmaz gelin. Bütün köye anlatmazsam seni. Kovaladı bizi deycem  bak. Ne heybemi doldurdu, ne de bizi uyutturdu deycem. Birkaç hafta bile bize dayanamadı deycem. Bir bardak soğuk suylan geri yolladı deycem. Evinde de bir kuru ekmek vamış onu uzattı, ben de yemedin deycem. Deycem de deycem. Rezil etçem seni gör bak…
- Söylemezsen hatrım kalır. Görgüsüzlükte sınırın yok. Bi de almış adamı yanına kendine kalkan yapmış, kim takar seni. Yürü git. Bak İmad geliyor bak. Koşun koşun yetişir baakkk…

NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.


26 Ocak 2019                        HASAN K.


 








24 Ocak 2019 Perşembe

DİLEK TAŞI, ŞİİR


DİLEK TAŞI
 

Ateş böcekleri karanlığın içinde uçuşuyor,
Yanıp sönen bir fener gibi,
Sonra bir bir sönüyorlar,
Gökten yıldızlar düşüyor gibi.
Havuzun içinde Japon balıkları cirit atıyor,
Lotus çiçekleri açmış güneş gibi parlıyor,
Sanki içinden hayat fışkırıyor gibi.
Tam ortada ise bir dilek taşı.
Taşlar atılıyor, dilekler tutuluyor,
Sevgililer birbirlerini sınıyor,
Ne dilek tuttuğunu soruyor,
Dilekler uyuşursa seviniliyor,
Uyuşmazsa küsülüyor.
Kiraz ağaçları çiçeklerini döküyor,
Hafiften çiseleyen yağmur,
Şemsiyeme değiyor,
Ateş böcekleri yok artık,
Gecenin karanlığı iyice çöküyor,
Dilek taşı artık görünmüyor,
Dilekler de uyuşmuyor,
Sevgililer de bir daha buluşmuyor.
Dilekler olmazsa dilek taşı olur mu?
Dilek taşında dilek tutanlar unutulur mu?
Ey dilek taşı;
Ayrılanları buluştur,
Sevenleri kavuştur.

15 OCAK 2019              HASAN K.

 






19 Ocak 2019 Cumartesi

SANKİ, ŞİİR


SANKİ


Sanki;
Şırıl şırıl akan bir derenin kenarındayım,
Ayaklarımı da suya sokmuşum,
Çimenlere doğru da uzanmışım,
Etraftaki çiçekleri kelebekleri, börtü böcekleri izliyorum,
Cıvıl cıvıl öten kuşların sesini dinliyorum,
Güneş pırıl pırıl,
Gözlerimi kamaştırıyor,
Gökyüzü masmavi,
Tek tük beyaz bulutlar var,
Rüzgar poyrazdan hafif hafif esiyor,
Saçlarımı okşuyor, yüzüme değiyor,
Gülümsüyorum.
Sanki;
Rahatım, huzurluyum,
Mutluyum, umutluyum,
Bir dinginlik var üstümde,
Ferahlamışım,
Dalıp gidiyorum,
Sabahın ilk saatleri gibi,
Huşu içindeyim,
Sakin ve sessiz,
Doğayı yeniden keşfetmiş,
Sanki;
Yeniden doğmuş gibiyim.

18 OCAK 2019                   HASAN K.




 









13 Ocak 2019 Pazar

ŞÜPHECİ, SKEÇ


ŞÜPHECİ


- Yönetmenim, yönetmenim!
- Ne var Ahunaz.
- Efendim Ceyda Şefim yeni bölümün yüklenmesine izin vermiyor.
- Nasıl vermiyor yav? Sebep neymiş?
- Bu hafta da Dalya'nın aynı entrikaları yapacağından şüpheleniyormuş. Yüklemeyin diziyi kalsın diyor.
- Olur mu öyle şey yav. Seyirci bekliyor. Bak saat kaç oldu.
- Biz de çok ısrar ettik. Herkes bekliyor dedik. Bu sefer demez mi kim o bekleyenler? Niçin bekliyorlar? Bekliyorlarsa bekledikleri için mi bekliyorlar? Bu bekleyenlerin kusuru diyor.
- Yav olur mu öyle şey. Seyircinin kusuru mu olurmuş. Fesuphanallah şaştım kaldım yav.
- Bununla da kalsa iyi efendim. Siz de Dalya ile ortak mısınız yoksa, işbirliği içinde misiniz? Niye diziyi yüklemekte ısrar ediyorsunuz diye bize sardı bu sefer. Şaştık kaldık efendim.
- Yapma yav. O derece ha. Niye bu kadar şüpheleniyor ki çok merak ettim ben de.
- Dizideki Dalyadan şüpheleniyor, bizi de Dalya yerine koyup, bizden de şüpheleniyor.  Biraz önce su içmeye kalktı. Dalyada bu bardaktan mı su içmişti diyor. Dizide elinde bardakla dolaşıyormuş da.
- Pes arkadaş bu ne yav. Ne olmuş buna böyle.
- Selvinaz’da nerden bulduysa bu kış gününde dondurma yiyordu, demez mi Dalya'nın yediği dondurmamı o? Siz onu mu taklit ediyorsunuz?
- Ama bu kadar da şüphecilik olmaz ki Ahunaz yav.?
- Yönetmenim yani ne yapacağımızı şaşırdık. Masadan kalkıyoruz. Nereye? Dalya'yamı gidiyorsunuz? Diyor. Şimdi neyi ispiyonlayacaksınız ona diyor.
- Vaaaay Dalya ile bozmuş kafayı demek ki.
- Herşeyden şüpheleniyor efendim.  Kararsız tavırları da bıktırdı bizi yani. İstifa etmeyi düşünüyorum.
- Olur mu öyle şey yav. Konuşur hallederiz. Buluruz bir çaresini.
- Siz halledin efendim biz çok denedik. Hatta dedim ki Ceyda Hanım bir psikoloğa görünseniz bu kadarı fazla değilmi diyince; Sen bana hasta mı diyorsun şimdi. Benim şüphelerimin yersiz olduğundan mı şüpheleniyorsun? Yani ben şüphe hastalığına mı yakalandım. Bana ne hakla psikiyatri tedavisi önerirsin? Demezmi?
- İyi niyetini kötüye yormuş demek ki? Peki ben ne söylesem bana da aynısını mı söyleyecek yani.
- Bilemiyorum artık, bence kendinde bir güvensizlik ve kararsızlık durumu var. Çözemedim. Dalya paranoyası baş göstermiş bana göre, her bölümde aynı şüpheyi duyuyor.
- Ne yapsak ki? Dalya'yı diziden çıkardık desek.
- inanır mı ki efendim.  Dalya'nın bardağını ve dondurmasını burda gören, Dalya diziden çıkmış desek inanır mı? Sanmıyorum.
- Bir deneyelim bakalım, sen çağır Ceyda Hanımı bir de ben konuşayım.
- Peki efendim.
Biraz sonra;
- Beni çağırmışsınız Yönetmenim. Hayırdır?
- Hayır hayır. My OnlyOne 69.ve 70.bölümlerin yüklenmesine karşı çıkıyormuşsun?
- Doğrudur efendim. Bildiğiniz gibi değil.  Dalya geçen bölüm Oya Hanıma Şöför Kaan'ın,  Dora'nın babası olduğunu söyledi. Oya Hanım,Dora'yı tokat manyağı yaptı. Şimdi ben bu bölümde de Dalya'nın; Büyükannenin de Dora'nın annesi olduğunu söyleyeceğinden şüpheleniyorum. Bu sefer ne olur dersiniz? Oya Hanım Dora'yı kesin öldürür. Onun için yüklemeyi durdurdum.
- Neeeee???
- Şimdi ben bu Dalya’nın; İstihbarat Ajanı olduğundan, Kuzey Kore’de eğitim gördüğünden ve Güney Koreye sızmış olabileceğinden,  hatta Kuzey’in seçme kadın askerlerinden olduğundan  kesin bir şüphem var.
- Yav. Ceyda bu ne yav. Ben hiç böyle şeyler duymadım. Nerden çıkarıyorsun bunları yav. Bu dizi yav.
- Sayın yönetmenim. Dizi diyip geçmeyin, bunlar halka kötü örnek oluylar. Ben böyle şeyleri hiç sevmem.  Kendime yapılmış gibi kızarım. Bu Dalya entrikacısına kesinlikle güvenmiyorum.  Kardeşim olsa eşşek sudan gelinceye kadar döverim. Affetmem.  Bir aile faciasına sebep olabilir. Güney Koreyi karıştır diye emir almış olabilir.
- Yahu bu bir dizi. Sanal bir şey. Gerçekle alakası yok. Bize ne Dalya'dan ,Malya'dan.
- Bize ne olur mu yav. Şimdi Dalya'nın Büyükanne komplosunu kuracağını düşünüyorum. Yani kuşkum o yönde. Büyükanne Dora'nın annesiyse, Doruk'un da büyükannesi.  Şimdi  hala-yeğen evlenmiş olmuyorlar mı?  Dalya'nın amacı işte bu. Bu komplo ile halkı germek ve büyük bir kargaşa çıkartmak. Bunu halka nasıl izah edeceksiniz? Bunu yayınlarsak, bu kepazeliği nasıl örteceksiniz? Kazan kaldırır vatandaş. Bu ne biçim şey diye. Dizi diye geçiştirirler mi?
- Haydaaaa. Yav. Ceyda. Nereden biliyorsun böyle olacağını. Hiçbiri olmayabilir. Olsa da bizi ilgilendirmez. Burası Türkiye yav.
- Öyle demeyin ben işkillendim bir kere, Dora'nın babasını bulan Dalya, anasını da bulacaktır. Büyükanne de Kaan Kaan deyip duruyor. Kesin annesi de büyükanne çıkacak. Doruk'un Kayınpederi de yani Kaan, hem babası, hem dedesi olacak. Kendimi zincirle bağlarım diziye de yüklenmesine izin vermem.  Bu komployu da önlemiş olurum.
- Pes arkadaş yav. Nerden nereye.  Şöyle yapalım o zaman. Sen bunlardan şüpheleniyorsun madem. Diziden Dalya'yı çıkaralım.
- Olur mu yönetmenim öyle bir şey. Gerçekten Dalya'yı çıkartabilirmiyiz diziden?
- Pek tabii ki. Dalya'nın bu kadar şey yapacağından şüpheleniyorsun da, çıkarılabileceğinden niye şüphelen miyorsun?
- Bilmem ki. Nasıl olacak?
- Sözleri silinecek.
- Nasıl?
- Dalya'yı hapsedeceğiz.
- Hapis mi?
- Söz hapsine alacağız.
- Anlamadım hala.
- Şöyle ki. Dalya. İçinden geçenleri söyleyecek, diyecek ki Dora'nın annesi büyükannedir. Biz de Türkçe altyazıda Dora'nın annesi  Hoşgel Hanımdır diye çeviri yapacağız.
- Ne diyeceğimi şaşırdım.
- Dur daha bitmedi. Dalya DNA testini gösterecek, biz onu Dalya'nın gebelik testi diye çevireceğiz.  Yörük bile şaşıracak. Aralarında çocuk kavgası çıkacak. Birbirlerine girecekler.
- İnanmıyorum.
- Bitmedi. Dora kara kutu konuşmalarında Baba diyor ya. Çevirirken o sözleri Dalya baba dedi diye çevireceğiz. Kaan'ın kızı Dalya olarak bilinecek. Kaan kovulmayacak bizzat Oya Hanım tarafından Hoşgel'e gidilip kocanı bulduk Hoşgel diye müjde bile verdirteceğiz.
- Yav bu sansasyon olur yav. Benim şüphelerim birden bire yok oldu yav.
- Yani seyirci Dalya'nın babasını Kaan olarak, Dora'nın annesini de Hoşgel olarak bilecekler.  Yani Dalya ile Dora kardeş çıkacaklar yav.
- Pek inandırıcı gelmedi bana ama. Biraz şüphelerim de ortadan kalktı, rahatladım sanki.
- Tamam o zaman sen Selvinaz’a söyle altyazıyı böyle değiştirsin. Ahunaz’a da söyle hemen yüklesin. Çok geç kaldık. Hep saat 21.00’de yüklüyorduk. Bak bugün 22.00 oldu yav.
- Tamam efendim. Öyle yapalım ama sanki yüklemeden önce bir baksam da, acaba gerçekten  düzeltilmiş mi?, yerine oturmuş mu?, yanlış anlaşılma olmasın diye yine içimde bir şüphe oluştu.
- Yav Ceyda bak geliyorlar ama bak.  Sağdan soldan, yukarıdan aşağıdan geliyorlar. Asabiyetten tırlatıyorum, Aklımı baştan fırlatıyorum, çok uzattın zannediyorum…. Bak geliyorlar bak….
- Hımmmmm.  Geldiğinden şüpheliyim ya neyse…

13 OCAK 2019                     HASAN K.
 







12 Ocak 2019 Cumartesi

BİR YALNIZLIK, ŞİİR


BİR YALNIZLIK
 

Bir yalnız güvercin uçtu evimin saçağından,
Uçtu da uçtu kayboldu uzaklardan.
Bu Güvercinler yalnız mı uçardı?
Yoksa onlar Kartal mıydı?
Umarım senin yalnızlığın,
Bir pencerenin açılıp, diğerinin kapanması kadardır.
Hızlıca biter,
Açtığın pencereden kovarsın gider,
İçeriye dostlar girer.
Madem ki yalnızsın,
Hadi gel beraber olalım,
Yalnızlığını paylaşalım derler.
Onlara elini ver,
Yalnızlık yalnızlığı çeker,
Yalnızlığın olmasın kader,
Yalnızlık dostların sevgisiyle biter,
Sen beyaz bir güvercinsin,
Kara bir kartal değil,
Bu yalnızlığa bir son ver.

02 OCAK 2019                      HASAN K.









11 Ocak 2019 Cuma

FETTAN GELİN, ŞİİR















FETTAN GELİN

Elinde bir bardak,
Dolaşıyor kırıtarak,
Sanırsın paranoyak.
Herkesi kandırıyor,
Gözlerinin içine bakarak,
Birbirine düşürüyor insanları, aileleri, sevgilileri,
Can yakarak,
Bir şey olmamış gibi sırıtarak,
Yalan söyleyip, aldatarak.
Nedir bu kendine güven,
Nedir bu alım, çalım,
Nedir bu dokunulmazlık, aldırmazlık,
Sanki yapıyor sihirbazlık.
Büyüledi sonunda Başkanı,
Yaptı en sonunda kendine yakışanı.

06 OCAK 2019                                   HASAN K.

































LAF ÇEVİRMENİ, SKEÇ


LAF ÇEVİRMENİ


- Çeviri için teşekkürler arkadaşlar. Bir daha ki bölüm için tekrar görüşürüz. Fayting.
- Bana mı dedin abicim?
- Pardon. Siz kimsiniz?
- Ben de çevirmenim abicim. Hem de iyi çeviririm. Çeviri için teşekkürler deyince üzerime alındım da.
- Arkadaşım. Ben bizim çevirmenlerimize diyorum.  Seni tanımıyorum ki. Neden size diyeyim? Ne manasız, anlamsız şeyler böyle yav. Kızdım şimdi bak.
- Abicim. Daha da alındım şimdi bak. Yani sen beni saymıyorsun. Çevirmen yerine koymuyorsun. Hatta adam yerine bile koymuyorsun abicim.  Ne demek manasız şeyler, kızdım falan filan?
- Yav kardeşim hasta mısın nesin yav. Burası neresi. Koreantürk, My Only One Standı. Çeviri için teşekkürler arkadaşlar deyince, Trakyalı Hüsmen Aga’ya mı teşekkür ediyorum anlaşılıyor yav?
- Heee öyle anlaşılıyor abicim. Ne olur yani o arkadaşlara Özlem, Mert, Özge teşekkür ederim arkadaşlar desen. Kalemin mi kırılır, gururun mu? Sonra Hüsmen Aga derken ne demek istiyorsun? Hüsmen Aga’nın şahsına mı, unvanına mı, namına mı söyleniyorsun, yoksa tüm Trakyalılara bir mesaj mı bu? Trakyalılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğine söz hakkı düştü bak. Ona göre. Daha Nurten Ablamı saymadım o da müdahil olabilir bir Trakyalı olarak, haberin olsun.
- Pes arkadaş yav. Nerden nereye geldik yav. Ne kalemi ne gururu kardeşim?, ne Hüsmen Aga’sı? , ne Trakyası yav?., Nurten Abla kim yav.? Basit bir teşekkürü amma büyüttün yav.?
- İşte abicim ben buyum. Çevirmenim. Lafı evirir çeviririm, seni deviririm. Kendine dikkat et. Lafına dikkat et. Ne demek Nurten Abla kim yav? Sen şimdi koskoca Sarayatta56 Nurten Ablamı tanımıyor musun?
- Tanımıyorum. Tanımak zorunda mıyım yav? Yuh yani. Gerçekten hastasın yav. Sen gidip bir doktora görünsene yav. Ne demek çevirmek ya? Ne demek devirmek ya?. Sen kimsin ya? Çevirmenlik kim, sen kim yav?
- Bak hala küçük görüyorsun abicim. Hala benim gururumu kırıyorsun, hala anlamıyorsun abicim sen. Biraz sonra bir avukata ihtiyacın olacak ona göre.
- Bak güzel kardeşim, ne çevirmenisin anlamadım ama. Lafı evirip çevirme. Beni germe.  Git kardeşim, git işine yav. Yürü git!!!
- Haaaa işte böyle bak sonunda geldin doğruyu buldun. Lafı evirip çevirme benim ustalık alanım sayın abim. Ben lafı evirip çevirme çevirmeniyim. Yani ben böyle çeviriyorum anladın mı?
- Lafı evirip çevirme çevirmeni mi? Ne demek bu yav? Kafam iyice karıştı ya. Artık çeviri işini de bırakıcam. Bak sinirlerim boşaldı. Ağlayacağım şimdi.
- Güzel abicim, ne demiştim, beni hafife alma, gururumu kırma, hor görme. Kim bilir ne derdim vardır. O garip halimde ne sırlar gizli, nerede boynu bükük bir garip görsem. Hor görme  garibi kim bilir ne derdi vardır. Ne diyorum ben yav. Eski bir şarkıya gitti aklım. Bir Orhan Gencebay şarkısı.
- Adam bir de şarkı söylüyor yav. Ben bittim. O ne diyor yav. Lütfen arkadaşlar yardım edin.
- Lütfen arkadaşlar yardım edin değil. Ali Veli Selami yardım edin olacak. Bak bir daha hatırlatmam.
- Yav. Sen daha burada mısın yav? Çek git kardeşim sana ne yav. Ben arkadaş derim. Çevirmen derim. Lan derim. Lun derim.
- Bak abicim bir de lanlı lunlu konuşmaya başladın sen ya. Bak hakaretten dava açacağım ama benim de sabrımın bir sonu var, ona göre.
- Bir de lafın sonunda ona göre diyor adama bak yav. Benim işime karışan sensin, sözlerime karışan sensin, niye ben suçluyum da sen güçlüsün onu anlamadım? Benim de sabrımın bir sonu var haaa.
- Ama sözlerin kırıcı ve yıkıcı oluyor, aşağılıyorsun beni, biraz önce lan derim dedin.
- Kardeşim lafın gelişi diyorum. Benim çevirmenlerimle niye arama giriyorsun? Şimdi ben seni polise şikayet edeceğim. Aramıza giriyor diyeceğim.
- Tamam benim için hava hoş. Her yol Trakya.
- O ne yav?
- Yani diyorum ki; Trakyalılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği diyorum, Hüsmen Aga diyorum, Nurten Abla diyorum, ona göre diyorum.
- Yani sen beni tehdit mi ediyorsun şimdi?
- Hayır efendim hatırlatıyorum sadece.
- Pes arkadaş yav. Pardon ismin neydi?
- Adil.
- Pes Adil yav.
- Şimdi oldu. Hak yerini buldu. Adaletli,  adil oldu. İşte böyle abicim ortadan değil de kişisel konuşma yapmakta fayda var. Yoksa ben her an üstüme alınabilirim. Lafın nereye gittiğine dikkat et.
- Tamam Adil kardeşim. Bundan sonra Çevirmen yok.Arkadaşım yok. Lan lun yok,  Ali Veli Selami Bir de bayanlar... ayyiii bu sayılmaz dimi, ne yaptım ben ya, baştan alıyorum. Ali,Veli, 
Selami, bir de Ceyda, Nurten Abla, beti, … mesela.
- Haaa şöyle lafı eğip bükmeden, ortaya dökmeden, direkt muhatabına hitap etmekte yarar var efendim. Ben laf evirme çevirmeni ADİL ÇOKBİLİR hizmetinizdeyim. Numaram 000000(solda sıfır), instagram ve facebook’tan da beni takip edebilirsiniz.  Web sitemiz  www……24 saat açık. Ding Dong. Ding Dong.


09 OCAK 2019                                  HASAN K.












5 Ocak 2019 Cumartesi

BİR ÇİÇEKLİ POŞET HİKAYESİ, SKEÇ


BİR ÇİÇEKLİ POŞET HİKAYESİ


- Kız Fikriye kız bu bakkal artıkın poşetten para neyin alıyo kız. Yirmi beş kuruşum gitti kız. Çok kızdım yav. Ne yapçez.
- Kızma Kazımım her işin bir kolayı va. Ben sana şincik bir poşet dikiveren.
- Poşet mi dikçen kız. Nasıl olcek o.
- Ben dikiveren de sen nasıl olceni  bir gör hele. Köyün ortalık yerinden geçip de o bakkal Hicabi’ye de bir gösterive de görsün gününü. Bakalım yirmi beş kuruş aldım deye utancek mi?
- Çok böyük konuştun kız. Çok merak ettim şincikin. Sen nasıl böyle bi poşet yapıvercen yav.?
- Geçen kasabaya iniverende beş metre naylon bez alıverdiydim. Şöyle en beğendiğim çiçek desenlileden.
- Ne? Çiçek desenlileden mi? Ha bu mu? Kız sen beni irezil mi edicen köy yerinde?
- Ne vamış? Almışsın eline çiçekli poşetini, salına salına gideyon, herkesin de dikkatini çekeyon, seni gören ne bu deye soruveriyo.
- Eeeeee.
- Sen de deyon ki poşete bundan kelli para vermeyon. Çiçekli poşetimlen alışveriş edeyon. Param cebimde kaleyo. Bakkal Hicabi avucunu yaleyo.
- Len Fikriye, ben yine anlamadın kız. Niye çiçekli poşetlen köy yerinde gezeyon ben yav? Adımı mı çıkartçen sen benim. Hayırdır Kazım, ne iş? Derlese ben ne diycem yav?
- Kazımım. Öyle deeeel burnumun direği. Şincik bu poşeti gören soreyo demi? Soreyo. Sen poşetinlen dikkat çekeyon yani.
- Eeeee.
- Deyceklekine nerden aldın bu poşeti?
- Yav poşeti soran mı va yav. Çiçekli poşetlen ne iş? Deye soreyola deyom sana yav.
- Sen deycen ki. Fikriyem dikti. Yirmi beş kuruş.  Bakkaldan her aldığınızda  yirmi beş  kuruş poşet parası vercenize bu poşetlen her türlü alışverişinizi yapeyonuz ve bir kere para vereyonuz, bi daha vermeyonuz.
- Yav kim alırkine bu çiçekli poşeti yav. Adamı bozaa len bu. Kadınla alsınla bu poşeti.
- Len Kazımım. Sinir küpüm. Neye ben seni yolleyon köy yerine, çiçekli poşet elinde.
- Neye?
- Sen tanıtım yapıvecen. Kocala görmeden karıla alabilin mi poşet moşet neyin?
- Yani deyon ki sen gösterive. Kocala karılara söylesin. Herkeş gelip senden alsın. Öyle mi deyon?
- Heee aynen öyle deyon.  Sen şincik Çağla ile Alişan mankenleri gibin köy yerinde gezeyon ama herkeşe fark ettiriyon bak. Korkaklık edip de saklama len poşeti. Salına salına bi manken gibin yürü. İleriye doğru bak. Kimseye bakma, onları görme, dümdüz burnunun doğrultusuna yürü git.
- Eyi deyon da Fikriye. Valla bu iş inek sağmaktan, davar gütmekten, saman yüklemekten zor iş yav. Ahırı temizle de daha eyi be. Soğuk soğuk terleyon bak. Ben öyle şeylere alışık deelim biliyon ya.
- Kazımım sıkılganım, utangacım benim.  Len beni kaçırırkene hiç utanmayon da şincik mi utancen tuttu. Büyük düşün, bardağa dolu tarafından bak, büyük resmi gör Kazım. Anleyon mu?
- Anlameyon len. Ne alaka bu şeyle yav. Sen yoksam internette gezeyon böyle şeyleremi bakeyon kız. Hangı erkekten duydun len bunları? Bak şincik sana sinirli Kazımı gösteriverin bak.
- Sakin ol Kazımım, sen poşete odaklan len manken kocam benim. Yani deyomkine; Poşetleden kazancemiz yirmi beş kuruşlelen ikinci leptopu neyin alıveriz deyom. Artıkın sen ben kavgası olmeycek. Tabikine el emeği benim olcek, yeni Leptop da benim olcek.
- Hoooppppssss şimdi su kaynattım bak. Neye senin olcemiş. Benim olcek. Köyün meydanında çiçekli poşet ilen bi manken gibin yürüyen ben, tanıtım yapeyon ben. İrezil oluyon ben. Dedikodulara muhatap oluyon ben, bakkal Hicabi’den hicap duyan yine ben. Nasıl oleyo da Lap Top senin oleyo?
- Fikir Kazımım. Fikir kimden çıktı? Kim aldı, kim dikti? Yaratıcısı ben. Fikriye Kreseyon.  Sen benim çalışanımsın Kazııııımmm. Bak bu yaptıkların yani yapçeklerin sana elektrik, su olarak geri döncek. Karına güven gerisini merak etme sen.
- Len Fikriye, kız sen nerden bileyon bu kada şeyi len. Büttün gün laptoplanmı oyneyon kız. Böyle şeylemi öğreniyon sen? Bak bi şey olsun. Sorcem ben sana. Ve bakem sen şu çiçekli poşeti bana.
- Aslan Kazımım be. Fikriyesinin bi tanesi. Hadi bakem görem seni. Tanıt bakem len şu çiçekli poşetimi.
Biraz sonra;
- Abooo len Van Pörsük. Koş len bak Kazıma bak len. Elinde ne o len?
- Hösst öküz çarpmışa döndüm len Kasım Abi bu ne len Abi böyle, çiçekli bi şeylen geziyo len bu. Bir de baston yutmuş gibin. Ne o öyle selam yok sabah yok. Burnunun doğrultusunda gideyo.
Valla len, doğru bakkal Hicabiye doğru gideyo len bu. Kahvedekile ayağa kaltı len. Acep bu bizim sinirli Kazım’a bişey mi oldu len, uğrama mı oldu ne?
- Bilmeyon abi. Böle şeyle bizi boza abi. Ne o çiçekli bi poşet mi neyin onlan gezeyo. Bi de kahvenin önünden, köy meydanından geçeyo yav. Kafayı yemiş len bu.
- Peki Van Pörsük, bu poşeti neye taşeyo len bu. Alışverişle de mi kullencek len şimdi bunu bu?
- Eeee öyle yapcek galba abi. Bi şetsek deyom. Bizde gidip baksek ya len Abi. Bakem Bakkal Hicabi ne deycek len.
- Hee hadi gidip bakem len. Gören gideyo zati. Va bu işin içinde bi şey ama ne?
Biraz sonra Bakkalda;
- Selamünaleyküm Hicabi abi. Bana ordan bi gofret verive bakem?
- Hayırdır Kazım. Bi gofret içinmi geldin len bu yolu?  Al bakem bi gofret, yetmişbeş kuruş, yirmibeş kuruş da poşet etti yüz kuruş.
- Dur bakem sen orda Hicabi abi. Poşet neyin ehtiyacım yok. Benim çiçekli poşetim va. Ona koycem.


- Hööö!!!
- Görüyonkine ben önlemimi almışım. Artıkın ehtiyaçlarımı çiçekli poşetimlen taşıycem. Hemi de yirmibeş kuruşum cebimde kalcek len Hicabi Abi!!! Duydun mu len abi beni. Almeyon işte senden poşet moşet neyin.
Aynı anda dışarıda;
- Abooo. Bi yaşıma daha girdim len Van Pörsük. Ne len bu böle. Yirmi beş kuruşluk poşet için mi yapıyomuş len bu havayı bu?
- He len Kasım Abi. Bayağı bi havalıydı yav. Ben de bi sorem bizim Keklik Selime’ye. İstese ben de alcen bi çiçekli poşet deyom.
- Len Van Pörsük. Boşuna küme düşmeye oynameyonuz len siz. Ben almeycen çiçekli poşet moşet. Biz Tahire Ablanla küsüz zati. Poşetsiz alsın gari.
- Olur mu Kasım Abi yav. Bence Tahire Ablanın gönlünü alıverin gari. Bi çiçekli poşetlen akşam eve gideyon. Deyonki,  kız Tahire bak sana ne alıvedim.
- Küsüz deyom ya Van Pörsük!
- Abi anlameyon yav. Tahire ablam çiçekli poşeti görünce yirmi beş kuruşluk balon gibin sönüvecek yav. Bitçek herşeycik.
- Doğru mu deyon len. Kanıveri mi len bi çiçekli poşete?
- Sen beni dinle abi. Şimdi bu poşetle moda. Herkeşin elinde bi poşet. Bakkal, market neyin heryeri dolaşıyola. Emme ben elime almam gari. Selime’ye taşıttırın. Sen de ver Tahire ablama, rahat et be abi.
- Aklıma yattın len Van Pörsük. Tamam len. Küme düşmeyceniz gari. Bire tene alalım bakem. Len Kazım beri bak len,
bu poşetleden ve bakem bize iki tene, gözellerinden olsun len. Ütülü mütülü, bozulmamış, buruşmamış olsun len.  Tahire Ablana hediye etçem len. Çabuk ol len çabuuukk.
Biraz sonra;
- Öhöm öhöm. Ben geldim kız Tahire, yemek hazırmı len, sütü sağdın mı? Hayvanlara yem vedin mi? Tavukla yumurtlamış mı?
- Len Kasım. Kasım kasım kasılası herif. Başına taş mı düştü len senin. Neyinlen bana laf ateyon sen? Benim işimi bana mı deyon sen. Len sen şinciye kada ne ettin de bana şu bu deyon len?
- Hahaha Tahire kız lafın gelişi deyivedim bak. Laf atçen deye aklıma gelenleri sayıvedim gari. Bak kız burda ne va?
- Neymiş len o öyle. Laylon poşet. Nesi vamış bunun. Bana mı vereyon?
- Heeee. Yirmi beş kuruşluk poşetlemiş bunla. Ben de Kazım’dan alıvedim gari. İkide bir poşet neyin alıp da para harcama deyin şettimdi.
- Len Kasım. Bi poşetle mi kandırıyon len sen beni. Ben her gün tavuklara bire poşet yem ateyom len. Poşet benim elimin kiri len. Çiçekli olsa ne olur len, böcekli olsa ne olur len. Parasıynan olsa ne olur, parasız olsa ne olur len. Bana ne len poşetten, moşetten.
- Len bizim Selimenin Selimi Van Pörsük almış da ben de sevincen gari, hani çiçeğinden şeeetçen gari dedimdi.
- Ne Selime Kekliğide mi almış bundan? Kazımın Fikriye’sinin işleri bunla.  Bubasının kızı. Bütün gün sitelede mitelede dolaşeyo, o dükkan senin bu dükkan benim dolaşeyo, herşeycezi de bileyo yav. Kandırmış sizi. Gözünüzü boyayıvemiş gari. Ama almışsın artıkın. Yem torbamın da değişme zamanı gelmişti len. Sağol yine de. Bu çiçekleri bizim tavukla çok sevcekle len. Poşetin çiçekleni bilem yiyiverile gari. Hahahahayyyytt. Çok hoşuma gitti len.
- Bişey deeel… Kös kös ben yaten gari. Fazlasıylan geri dönüş aldım.  Yirmi beş kuruşluk da olsa konuştuk. Allah rahatlık vesin.
- Daha yemek yeyivecedik len Kasıııımmmm.
- Kalsın! Yeterince doydun gari…


NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. Konu edilen Yirmi beş kuruşluk poşetlerden Fikriye ve Kazım’ın binlerce üretip, satması lazım ki bir Lap Top alabilsinler. Hesabını isteyen yapsın. Bu da köy yerinde mümkün değildir. Bu nedenle burada aslolan girişimci ruh ve böyle bir istek ve arzudur. Burada bu komik bir biçimde ele alınmıştır. Poşet hesabı yapılmamıştır.

05 OCAK 2019                                   HASAN K.