28 Şubat 2019 Perşembe

BİZİM ZAMANIMIZDA..., SKEÇ


BİZİM ZAMANIMIZDA…


- Günaydın çocuklar
- Sağoooollll
- Bugünkü konumuz neydi sınf başkanı Çekirge. Söyle bakalım?
- Hocam işlenmedik konu kalmadı.
- Yapma yav. Mesela  Akkoyunluları işledik mi?
- Evet Hocam
- Karakoyunluları.
- Evet Hocam
- Aydınoğlulları, Menteşoğulları, Karamanoğulları?
- Evet Hocam
- Ya Ramazanoğulları ile Dulkadiroğulları'nı?
- İşledik hocam
- Rum Pontus montus, Trabzon Rum devletini filan.
- İşledik.
- Peki biz ne işliyicegiz şimdi derste Çekirge?
- Hocam arkadaşlar diyor ki siz bizim gibi öğrenciyken çok kız arkadaşınız olmuşmuş.
- Kim diyor bunu?
- Arda, Emre ve Burak Hocam, beter Bedriye de hadi gitsin dedi Hocam, laf attı size.
- Ne? Bana mı? Yani ne demek istedi?
- Ne kız arkadaşı ya. Kim kaybetmiş de o bulmuş dedi.
- Peki Bedriye'nin erkek arkadaşı var mı?
- Ya Hocam şimdi bir şey söylesem ayıp olacak. Beter Bedriye ya adı üstünde ne erkeği,  erkek sinek bile arkadaş olmaz onunla.
- Bana niye öyle diyor o zaman?
- Kendine yandaş arıyor Hocam.
- Öyle mi? Hımm.  O zaman şöyle söyleyeyim. Bu dönemlerde benim hiç kız arkadaşım olmadı.
- Aaaaaaaa. Olur mu Hocam. Sizin gibi centilmen, yakışıklı, kültürlü, nasıl olmaz Hocam. Vallahi dalga geçiyorsunuz sanki.
- Yoo olmadı.
- Neden?
- Çünkü ben çok yakışıklıydım.
- Hohohark. Öhömm. Hocam gıcık tuttu vallahi. Sizinle alakası yok. Kısskısıkısss.
- Ne biçim gülme oğlum o öyle. Bari kıs kıs gülme. Doğruyu söylüyorum. Ben gençken, esmer, uzun boylu ve ela gözlüydüm, sırma saçlı, parlak bir çocuktum. Kızlar çirkin erkekleri tercih ediyorlardı.
- Yav hocam, gözleri körmüş, görmemişler sizin gibi civanı yav. Yalnız uzun boylu derken, sanki biraz çekmişsiniz gibi. Hiç de esmer değilsiniz, hem esmer,  hem parlak başka birini mi algılasak?
- Yok ondan değil. Benim gibi bir yakışıklı ile çıkarlarsa, baş edemezler diye. Yani  çok yakışıklı olmamdan tırsıyorlardı. Boyum biraz çekmiş olabilir. Tenim de açıldı. Başımıza bela mı alacağız diyorlardı. Hak verdim sonunda.
- Yapmayın Hocam yav. İlk defa böyle mazeret duydum. Bu yaşıma geldim.
- Yav Çekirge kaç yaşındasın sen?
- 17 Hocam.
- Lan bu yaşıma geldim diyor, bu yaşında ne gördün ki sen?
- Yani hocam lafın gelişi yani. Bu ortamda hiç böyle şeyler duymadım, öğrencilik hayatım boyunca.
- Bizim zamanımızdaki kızlar çok akıllıydılar. İnce eleyip sık dokurlardı. Metre metre değil milim milim ölçer biçerlerdi.
- Yani?
- Yani, gez göz arpacık.
- Yani?
- Yani şimdi ben bu yakışıklı ile çıkarsam, buna yakışıklı diye bir başka kız bakarsa, bu çocuğunda gözü ona kayarsa, saçlarını tararsa, göz kırparsa ve birde ağzını yayarsa, ben bittim der.
- Şifreli mi konuşuyordunuz hocam. Anlamadım ben.
- Bizim zamanımızda…
- Ya Hocam ikide bir bizim zamanımızda bizim zamanımızda, sanki fi tarihinden bahsediyorsunuz, kaç yıl olmuş ki, çok eski devirler, Osmanlı zamanı mıydı yoksa?
- Çekirge evladım bu zamanla o zaman arasında çok fark var. Onu belirtmek için söylüyorum. Yani suyu çeşmeden içtiğimiz, temiz havayı içine çektiğimiz, her yere yürüyerek gittiğimiz, önlük giydiğimiz, kravat taktığımız, ceketli olduğumuz zamanlardı. Komşuluk vardı. Annem evde yoksa, komşuda kalırdım. Mahalledeki herkesi tanırdım.
- Gerçekten farklı bir zamandan gelmişsiniz Hocam.  Sanki ışınlanmışsınız gibi.
- Evet aynen öyle diyebiliriz. Şimdi o zamanlar bizim bakımımız saçlarımızı taramak, tarayamıyorsak üç numaraya vurdurmaktı. O yüzden öyle kızlara dik dik bakamazdık, göz teması yok, sonradan uzun saç moda oldu ama okulda yine yasak. Paçalar genişledi ama okulda yine yasak. Çok yasak vardı çoook.
- Vah vah Hocam yav. Hata ettik galiba. Hani dersi kaynatalım dedik. Belki böyle şeyler anlatırsanız. Hani çocukluk aşkından falan kaynar gider dediydik.
- Kaynadı zaten. Bir sürü beylik var hepsini anlatmışız.  Daha Persler, Lidyalılar, Frigyalılar da vardı ama.
- Yav Hocam 300 Spartalı'yı anlatsanız.
- Ne Spartalısı oğlum. Sen Ispartalı mısın? Ne alaka yav. Biz “ Bin Atlı o gün bir orduyu yendik” . Çanakkale’de Anafartalar'da, Dumlupınar'da, Büyük Taarruz'da destanlar yazdık. Kahramanlarımız da senin yaşlarındaydı hatta daha küçüklerdi.  15 ila 19 yaş arasındaki çocuklarımızdı. Gençlerimizdi. Eli silah tutanlardır. “Hey on beşli on beşli, On beşliler gidiyor kızların gözleri yaşlı.” Türkü yapıldı onlar için. O türküyü biliyor musun? Duydun mu?
- Hayır Hocam duymadım. Ispartalı da değilim. Spartalı dedim ayrıca…
-  Anladım. Bırak Sparta'yı Çanakkale'ye bak. Çanakkale Harbinde çok zayiat verdik. Düşmana geçit vermedik amma 15 ila 19 yaşları arasındaki tüm çocuklarımızı da askere çağırmak zorunda kaldık. İşte o zamanlara dair bir türküdür. En küçük doğumlular o zamanın hicri takvimine göre 1315 doğumlulardır. Bunlar için derlenmiş bir türkü.
- Çok duygulandım Hocam. En kısa sürede  okuyup, bunları da öğreneceğim.
- Nereden nereye değil mi çocuklar. Bak anlatmadığımız şeylerde bulduk. Dersimiz kaynamamış oldu.
- Ama Hocam sizin bu gençlik aşklarınızda bir şey bulamadık. Demek ki anlatılanlar hep kuyruklu yalanmış.
- Yav kim ne anlatmış?
- Beter Bedriye anlattı Hocam.
- Oğlum Beter Bedriye kendi ağzıyla söyledi ya kendisinin sevgilisi yok. Kıskançlıktan ne dediğini bilmiyor. Benim gençliğimi nereden bilsin?
- Saniye Hoca anlatmış.
- Ne? Saniye mi? Ben şimdi onu salise yapmaz mıyım.  Boşboğaz şey. Şıpsevdi.
- Hocam ne dediniz? Saniye Hoca ile mi bir şeyler vardı yoksa?
- Yok yav. Kendisi her gördüğüne aşık olur. Sonra da ağlardı. Sulu göz Saniye. Beni niye kendine alet ediyor anlamadım.
- Yani hala yok diyorsunuz.
- Yok dedim ya.  Olsa niye anlatmayayım. Göğsümü gere gere 10 kere aşık oldum. Şu kadar arkadaşım oldu. Bu kadar kız bana vuruldu filan derdim. Yakışıklılık başa bela işte Çekirge. Senin sonunda benim gibi olacak. Azcık da kilo alsan. Zargana gibisin.
- Zargana mı? O ne Hocam yav. Nerden buldun şimdi bunu? Çekirge yettiydi zaten.
- Uzun ince bir balık, ama burada zayıflar için söylenen bir lakap oluyor,  bu lakabı biz küçükken büyüklerimiz çok kullanırdı.
- Ya karıştırmayın Hocam şimdi beni de, bunları da. Benim kız arkadaşım var mesela.
- Kim?
- Söylemem hocam, şimdi sınıf karışır.
- Ya  Hocan söylerse. Eğitim camiası karışır.
- Vay be. Sonunda baklayı ağzından çıkardın Hocam.
- Bir şey söylemedim. Senin söylediğine cevaben söyledim. Beter Bedriye avucunu yalasın. Ona dedikodu fırsatı vermeyeceğim. Saniye hoca ile de konuşacağım. Saniye Hocanın aşkları diye bir kitap yazmayı düşünüyorum diyeceğim.
- Ne? Esas bomba patlıyor. Saniye Hoca he. Hiç ummazdım. Ağzı var dili yok. Başı önünde. Nasıl olur Hocam yav?
- Yere bakan yürek yakan. Sinsi bir plan yapmış uyguluyor gibi geldi.  Sen onun öyle olduğuna bakma.
- Yani Hocam sizde bir şey yok ama Saniye Hocam için şıpsevdi diyorsunuz. Çok kere aşık oldu. Ondan dinleyin diyorsunuz yani.
- Aynen öyle diyorum. Gelecek derste de size BANU ÇİÇEK HATUN’dan bahsedeceğim. Madem çok meraklısınız. Bakalım Banu Çiçek neler yapmış Bamsı Beyrek'i nasıl dize getirmiş. Sırada böyle tarihe mal olmuş ünlü kadın kahramanlarımızı işleyeceğiz.
 “Dudu dudu dilleri, lıkır lıkır içmeli, gözleri derya deniz…” 
- Zil çalıyor Hocam.
- Zil sesi mi bu?  Şarkılı zile bak yav. Bizim zamanımızda...

NOT : Gerçeklerle ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

27 ŞUBAT 2019                     HASAN K.
























27 Şubat 2019 Çarşamba

MUĞLAK SESSİZLİK, ŞİİR


MUĞLAK SESSİZLİK       


Güneş yeni yeni batıyor,
Batan güneşin kızıllığı odaya vuruyor,
Açık duran pencereden hafif bir rüzgar
Perdeleri titreterek içeri doğru esiyor.
Odada bir sessizlik,
Sadece çatalın sesi duyuluyor,
Fonda Mozart’ın Kırkıncı Senfonisi çalıyor,
İçeride ağır bir hava var.
Suratlar asık, vücutlar terli,
Ayakta dikilenlerin ise sıkıntılı oldukları seziliyor.
Ortam geriliyor,
Dışarıdan canhıraş bir bağırtı sesi duyuluyor,
Koşuşmalar, ayak sesleri, inlemeler,
Öfke duruma hakim oluyor,
Çatal sesi duruyor,
Müzik kapanıyor,
Odadakiler bir bir dağılıyor,
Sessizlik yerini, muğlak sessizliğe bırakıyor.

25 ŞUBAT 2019               HASAN K.


















24 Şubat 2019 Pazar

OYA HANIM'IN GERÇEKLEŞEN RÜYASI, SKEÇ


OYA HANIM’IN GERÇEKLEŞEN RÜYASI


Oya Hanım ile Dalya'nın hala Dora ile ilgili çekinceleri var. Büyük anne Parlak Hanım ne kadar zor durumda kalsa da Dora'nın onunla ilgilenmesini istemiyorlar. Bir daha aileye dönmesine şiddetle karşılar. Bu nedenle; Doruk'un eski sevgilisi Suna'ya yağ çekmeye devam ediyorlar. Bunun üzerine havaya giren eski sevgili Suna; Dalya ve Oya Hanıma çeşitli zorluklar çıkarıyor ve onları adeta yerlerde süründürüyor.
 
- Suna nereden aldınız acaba bu ipek fuları size çok yakışmış, çantanız ise harika, ben de aradım ama…
- Oya hanım lütfen kapasitenizin üstündeki şeyler için endişe buyurmayın. Onlar sizin ulaşacağınız markalar değil.  Bütçeniz yetmez.
- Ama ama benim param vaaaar. Ne demek şimdi, biraz ayıp etmiş olmuyor musunuz?
- Canım Oya Hanımcığım ben sizin için bunlardan birer tane ayırttırırım. Tabii ki ikinci modellerinden, bunlar seri ve şu an piyasada yok. Ama ikinci seri dediğimiz bir alt sahtesi piyasada var. Size de çok yakışacak.
- Ama ama Suna sen müstakbel kaynanana nasıl böyle bir şeyi layık görebilirsin?
- Sayın Füçur kayın validecim, biz zaten ayrı kulvarlardaydık.  Ben birinci sınıf bir holdingin tek kızıyım, bizim şirketimiz Uzakdoğuda Japonya, Tayland, Çin, Filipinler,Tayvan, Avrupa ve hatta Türkiye'de bile faaliyet gösteriyor. Doruk ise ikinci sınıf bir şirketin müdürü, sadece Türkiye de şubesi var.  O da Doruk’un Fanları şubesi.
- Ay fena oluyorum. Ne demek bütün bunlar Sunaaaaa. Sizi anlayamıyorum.
- Anlayamayacak ne var Füçur Kayın validecim,  Dalya için de ikinci el reyonumuz var birinciden hiçbir farkı yok inanın oradan beğendiğinizi alabilirsiniz. Onun da tabii ki sizinle boy ölçüşebilmesi mümkün değil.  Çok banal bir kişilik ve kendisiyle beni karşılaştırmazsanız iyi olur. Onlara alt katta bir yer ayarlayın lütfen, üst kata çıkamasınlar. Yüz okutucu koyduracağım. Sadece Doruk ve beni tanıyacak, aynı yerlerde olursak sanki kapımın dinleyicisi olacakmış gibi geliyorlar. Nefret ederim böyle şeylerden. Lütfen benim giriş ve çıkış anlarımda yoluma çıkmasınlar. Rica edicim.
- Neee??? Bunu Başkana nasıl izah ederiz, kat'iyen böyle şeylere rıza göstermez.
- Sevgili Füçur kayın validem, fücur kayın pederim zaten hayatını çalışma odasında idame ettiriyor. Orada yatıp kalkıyor. En fazla annesinin odasında kalıyorlar. Gereksiz buluyorum bu çıkışınızı. Herhalde bu durumun bilinmesini istemezsiniz.
- Öhöm öhöm ama ama Suna ben böyle şeylere müsaade edemem biliyorsun.
- Evet biliyorum. Tokat da atıyorsunuz. Haahahaha. Bunlar fantastik hikayeler, Dalya bahsetmişti de, çok fantastik ve banal buluyorum. Ben böyle şeylere tevessül etmem, merak buyurmayınız.  Size iyi davranacağım.
- Nasıl, anlamadım?
- Tokat atmayacağım, samimi davranacağım. Yemek yapmanızı istemeyeceğim. Sadece benim için olan şeyleri takip etmeniz yeterli olacak. Yemeğin takibi, giyeceklerin temizliği ve ütülenmesi, özellikle 120 çift ayakkabım var, günlük bakımlarının yapılması, toz alınması, vesaire.
- Ne takip etmek mi? Yemek mi? Giyecek mi? Ayakkabı mı?
- Evet füçcur kayın validem. Mesela sofrada her gün değişik bir yemek olmasına özen gösterin lütfen. Ben İstakoz, Kaz Ciğeri ve İstiridye tercih ederim.  Haftanın bir günü  mutlaka Fugu (Japon yemeği) yerim. Çorba olarak Kuş Yuvası çorbasını tercih ederim. Yemeklerimde safran eksik olmamalı.  Beluga Havyarına bayılırım. Lütfen havyarın kızarmış ekmekle servis edilmesine dikkat edin.  Siz alışık değilsinizdir. Sizin için ayrı menü yaptıralım diyorum. Sazan balığı çorbası ve Sazan Balığı Yahnisi sizin için mükemmel olur. Kılçıklıdır bu balıklar, Dalya ayıklasın lütfen. Sizin o güzel ağızınıza batmasını istemem. Diğer zamanlarda da Kimçi yiyin açlığınızı giderin. So Ju hiç içmedim ama iyi gider diyor bizim çalışanlar. Tavsiye ederim.

- Af buyur, ben sizin bu söylediklerinizden hiçbir şey anlamadım.  Ahtapot, Yılan balığını anlarım da, hamsi balığını filan,  ama bu pişirilmesini istedikleriniz ne ola ki.?
- Hahahahayyyttt. Füçur kayın validecim. Alışacaksınız. Şimdiden talim etmeye başlayın. Aşçılara da bunları öğrenmeleri için eğitim aldırın lütfen.  Kuş Yuvası Çorbası ile Kuş Yuvası tatlısını karıştırmasınlar. İkisini de ayrı ayrı öğrensinler. Beyaz şarap severim.  Bir şarap mahzeniniz yoksa en kısa sürede inşası için elemanımı görevlendireceğim. Çok değişik ülkelerden misafirlerimiz gelecekler, yüz yıllık şarap bulundurmamız gerekir. O günler konağı da terk etmenizi rica edicim. Lütfen otelimde konaklayın lütfen. Her türlü konforu mevcuttur.  Dalya ve müştemilattaki hizmetliler de hamamda kalsınlar artık… Ayak altında özel hizmetçilerim dışında kimseyi görmek istemem,  lütfen bunlara dikkat ediniz. Kayın pederimi de bilgilendiriniz. Böyle şeylerle ben muhatap olmak istemiyorum.
- Hoşşş  şöyle. Kırılmaz iseniz tabii ki ama nasıl bir gelin bu eve gelir de bize tabi olmaz, biz ona tabi oluruz. Anlamadım hiç. Aile büyüğümüz annem de hasta şu anda. Bakıma ihtiyaç duyuyor.  İlgilenilmesi gerek…
- Füçur kayın validem. Mutlaka öyledir. İkinci gelinler bu işler içindir. Lütfen Dalya'yı görevlendirin. Sabah akşam kapısında beklesin. Sıcak yemekleri üflesin. Soğuklara püf lesin. Herhangi bir işi yok ve çok prezantabl bir kişilik değil.  Ayak altında dolaşacağına büyük anne ile pekala ilgilenebilir. Sütü kaynatarak içebilir. Yatağını da büyük annenin odasına getirebilir.  Ben onun giyim kuşam ve aksesuarları için ikinci el mağazadan bir görevliyi görevlendiririm. Dışarı çıkmasına gerek yok, hizmetine göre de kendisine prim verebilirim. Bir kumbara koyup performansına göre içini doldurup boşaltabiliriz. Benim personelim bundan çok memnun. Dalya'nın da memnun kalacağını düşünüyorum. Yörük’de boş vakitlerinde eşine destek olurlar, gerekirse lokantasını da kapatsın, ben kendisine harçlık da tahsis ederim. Daha ne olsun.
- Bayılmak üzereyim. Bir fenalık geldi içime. Sanki hafakanlar basıyor, geliyorlar, geliyorlar, geldiler….

Kan ter içerisinde Oya Hanım uyanır ve bunun bir rüya olduğunu düşünerek biraz hava almak için odasından çıkar, bir de ne görsün, Suna Hanım koca masada tek başına yemek yiyor. Hizmetçiler ve Dalya başında bekliyor. Boşalan kadehini dolduruyor ve el pençe divan duruyorlar. Her tarafta gizli kameralar ve alarm cihazları takılmış, turnikeden geçiliyor ve üst kat için görüntülü sistem çalışıyor, kapı girişinde bir güvenlik görevlisi ve turnike var. Üst arama dedektörü ile üst aranıyor. Aranan ise Başkan. Başkanın arandığını gören Oya Hanım HAVALI….diye bağırıyor, gerisini getiremeden  bayılıyor.
Bir ambulans sireni duyuluyor uzaktan, güneş yeni batıyor, dışarıdaki kızıllık içeri vuruyor, açık pencereden hafif bir rüzgar perdeleri titreterek içeri doğru esiyor.  Salonda bir sessizlik, sadece tek bir çatal sesi duyuluyor, fonda Mozart'ın 40.senfonisi çalıyor.  İçeride ağır bir hava var. Suratlar asık, vücutlar terli, ayakta dikilmekten ise sıkıntılı oldukları seziliyor.
Havayı;  MÜNİBEEE!!!   diye bir bağırtı dağıtıyor. Büyük anne Parlak Hanım odasından çıkmış Her zamanki gibi kardeşi Münibe'yi  arıyor. Yemek yiyen Suna Hanım hiç istifini bozmadan yemeğine devam ediyor ki bir el kafasındaki saçları yoluncaya kadar, seni fesadın kızı seni, sen benim Münibe'min sevdiğini nasıl ayartırsın diyerek saçını başını yoluyor. Yemekler devriliyor, sandalyeler yerlerde, hizmetçiler ise karışmıyorlar, üstelik kaçıyorlar. Ancak güvenlik görevlisi imdada yetişiyor ve Suna Hanımı kurtarıyor. Suna Hanım can havliyle kendini dışarı atıyor ve bir daha onu etrafta kimse görmüyor. Tevatür bu ya Doruk'u terk edip soluğu Türkiye’de aldığı, buradaki şubenin başına geçtiği rivayet edilmektedir. Büyüksün büyük anne...

NOT. Gerçek olaylarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

23 ŞUBAT 2019                                 HASAN K.


22 Şubat 2019 Cuma

DALGALARA VURUYOR YALNIZLIĞIM, ŞİİR


DALGALARA VURUYOR YALNIZLIĞIM


Esiyor deli bir rüzgar,
Kabarıyor dalgalar,
Denizin üstünde beyaz bir köpük,
Ufuğu gölgeleyen bir sis var.

Alelacele uçan martılar,
Sanki arkalarından kovalayan var,
Belli belirsiz karşı yaka,
Bir beyaz sisin ardına saklanıyorlar.




Soğuk esen rüzgardan,
Dev dalgalardan,
Bulutların arkasına saklanan gün ışığından,
Kaçıyorum koşaraktan.
  
Dalgalar daha da kabarıyorlar,
Yalı yarlara çarpıyorlar,
Ben yine üşüyorum,
Üşüdükçe azıyor dalgalar.

Montumu çekiştiriyorum,
Kaşkolumu sarıyorum,
Sıcak bir kuytu arıyorum,
Bulamıyorum.

Dalgaların arkasına saklanmış,
Bir bir açığa çıkıyor duygular,
Hüzün kaplıyor içimi,
İçin için ağlıyorum duymuyorlar.

 
Dalgalara vuruyor yalnızlığım,
İçim ürperiyor sürekli,
Hissediyorum yalnızlığı daha şiddetli,
Oluyorum adeta bir hor yürekli.

Yalnızlığım ve ben,
Üşüyoruz  mütemadiyen,
Çaresi var mı dersen,
Dalgalar derim hiç düşünmeden.
 


Dalgalar suçlu, at onları içeri istersen,
Hapset,  kabaramasınlar ilelebet,
Her şeyi sakin, süt liman hayal et,
Yalnızlığım artık beni terk et.

20 ŞUBAT 2019       HASAN K.               





 



17 Şubat 2019 Pazar

ARKADAŞIM, DOSTUM, ŞİİR


ARKADAŞIM, DOSTUM


Arkadaşım, dostum diyorum,
Onun sıcak duygularını hissediyorum,
Bir an için her şeyi unutup,
Bu güzel duyguların farkına varıyorum.
Ağrım varsa geçiyor,
Halsizliğim gidiyor,
Kötü düşüncelerim siliniyor,
Yalnızlığım sona eriyor,
Adını duyduğumda, haberini aldığımda bile
Yüzüme bir tebessüm geliyor,
Birlikte geçirdiğimiz zamanları,
Paylaştıklarımızı düşünüyorum,
Ağzımdan güzel sözler dökülüyor,
Yahu diyorum,
İyi ki varsın, iyi ki oradasın.

05 ŞUBAT 2019                     HASAN K.







14 Şubat 2019 Perşembe

GÜNÜMÜZ AYDIN OLSUN, ŞİİR



GÜNÜMÜZ AYDIN OLSUN
 


Günümüz aydın olsun.
Karanlıklar son bulsun,
Güneş hep doğsun ama
Hem ısıtsın, hem soğutsun,
Nabza göre şerbet sunsun,
İnsanlar mutlu olsun.
Işıklar içinde bir dünya için
İyilikler, güzellikler, sevgiler,
İlle de huzur,
Kainata hakim olsun.

09 Şubat 2019   HASAN K.













10 Şubat 2019 Pazar

SOLMAYAN ÇİÇEĞİM, ŞİİR



SOLMAYAN ÇİÇEĞİM


Bırak pencereyi, perdeyi,
Panjurlarını da kapatmışsın,
Karanlıkta oturuyormuşsun gibi.
Bu kadarda yapma,
Aç şu panjurlarını,
Güneş gelsin azıcık.
O kadar da karatma kendini,
Kapatma pencerelerini,
Sıyır şu perdelerini,
Güneş değsin yüzüne,
Süzülsün gözlerine,
Alıp götürsün o solgun rengini,
Getirsin bana eski seni,
Solmayan çiçeğimi.

08 Şubat 2019           HASAN K.



















































8 Şubat 2019 Cuma

SENSİZ, ŞİİR


SENSİZ


Sensiz;
Bir buz dağının ortasında,
Yalnız kalmış gibi hissediyorum.
Benden uzak olmak mı istiyorsun?
Uzak olmayı seviyor musun?
Hayır asla!
O zaman dön bana,
Gel yanıma,
Sarıl bana,
Beni sıcaklığınla sarmala,
Yalnız bırakma,
Yanımdan ayrılma,
Ayrılmayalım bir daha.
Sensiz,
Nefessiz,
Kimsesiz,
Olamam ben asla.

03 ŞUBAT 2019      HASAN K.