14 Mart 2024 Perşembe

GÖZLERİMDE BİR DAMLA YAŞ, ÜZÜLÜYORUM

 






GÖZLERİMDE BİR DAMLA YAŞ, ÜZÜLÜYORUM

 

Baharın habercisi Leyleklere bakarken,

Artık yaşlandım iyice diyorum.

Bu kaçıncı bahar, bu kaçıncı leylek,

Yaşlandığımı anlıyorum,

Gözlerimde bir damla yaş, üzülüyorum.

Gökyüzüne değecekmiş gibi duran dağlara bakarken,

Seni düşünüyorum.

Şimdi nerede, ne yapıyor diyorum,

Seni beklerken,

Bembeyaz olmuş saçlarım,

Gözlerimde bir damla yaş, üzülüyorum.


Gece ay ve yıldızlar gökyüzünde dansederken,

Ben yine yalnızım, seni özlüyorum.

Seni düşünerek yaşama tutunuyorum,

Belki bir gün yine, aynı yerde buluşur muyuz?

Seninle birlikte olur muyum diyorum,

Gözlerimde bir damla yaş, üzülüyorum.

 

HASAN K.                11 ŞUBAT 2024 




13 Mart 2024 Çarşamba

NEFRETİMDEN BULMA, ŞİİR

 






NEFRETİMDEN BULMA

 

Pişmanlığını derin aşkla karıştırma,

Sanki çok âşıktım da,

Mecburdum sanma.

Pişmanlığınla kandırma.

Bin yıl geçse de unutamam ihanetini,

Seni sevmekten değil,

Nefretimden bulma.

 

HASAN K.     02 OCAK 2024




VAZGEÇ, ŞİİR

 





VAZGEÇ

 

Vazgeç.

Ben Ben değilim,

Senin tanıdığın bildiğin,

Seni seven kişi değilim.

Ben sana ihanet eden biriyim,

Deliyim, divaneyim,

Utanmaz bir serseriyim,

Vazgeç.

Ben buna değmem,

Beş para etmem,

Sevginin kıymetini bilmem,

Kimseyi düşünmem,

Eğilip bükülmem,

Hiç de üzülmem,

Çünkü ben ben değilim,

Vazgeç.

Sana ihanet ettim,

Defalarca terkettim,

Aldattım küfrettim,

Ben sana hep külfettim,

Ben senin bildiğin ben değilim,

Vazgeç.

                           

HASAN K.          29 EYLÜL 2023





AYNI EVDE AYRI GİBİYİZ, ŞİİR

 





AYNI EVDE AYRI GİBİYİZ

 

Sanki aynı evi paylaşan

İki yakın akraba,

Eski birer tanıdık,

Bir dost, Bir arkadaşız.

Ayrı gibiyiz, aynı evde…

Aynı hatta iki ayrı telefon gibiyiz,

Paralel...

Çokça cızırtı yapan,

Arada sinyali kaybolan.

Evimiz aynı,

Odalarımız ayrı.

Odalarımız aynı,

Yataklarımız ayrı.

Mutfağımız aynı,

Yemek masamız ayrı.

İnternetimiz aynı,

Bilgisayarlarımız ayrı.

Aboneliğimiz aynı,

Telefonlarımız ayrı.

Banyomuz aynı,

Tuvaletimiz ayrı.

Çanak antenimiz aynı,

Televizyonlarımız ayrı.

Ayrı odalarda,

Aynı Televizyonu izliyoruz.

Aynı suyu,

Ayrı kaplardan içiyoruz.

Para bende ama;

Birlikte harcıyoruz.


Harcarken bir gülümseme oluyor yüzlerde,

Harcadıktan sonra gülümseme kayboluyor,

Şimşek çakıyor gözlerde.

Temizlik mi yapılacak,

Sen kapını kapa,

Uçuşmasın tozlar havalarda.

Islak mendili hazırla,

Temizlensin odalar da.

Makine şimdi başka ellerde,

Sana sıra gelince yoruluyor,

Bükülüyor bellerde.

Çamaşırlar sepetlerde,

Ayrı ayrı yıkanacak makinelerde.

Ayarını yapıver, koyuver bir zahmet,

Renkli-beyaz ayrı yerlerde.

Yıkananlar asılacak,

Kuruyacak ayrı iplerde.

Ütümüz bir, masası nerede?

Elden ayaktan düştün de,

İpe un serme.

Başka derdin olmasın,

Bunlarda geçer,

Elbet biter bu çileli günler de…

 

HASAN K.          25 EYLÜL 2023




AFFET BENİ SEVGİLİM, ŞİİR

 




AFFET BENİ SEVGİLİM

 

Yağmur pıtır pıtır sesler çıkararak yağarken,

Uyumuşum.

Hülyalara dalmışım,

Rüyamda seninle buluşmuşum.

Hay aksi!

Rüyamda da yağmur yağıyor,

Şemsiyemi unutmuşum,

Sırılsıklamım.


Üşüyorum, uyuşmuşum.

Sen gelmişsin şemsiyen elinde,

Hazırlıklıymışsın ki yağmurluğun da üstünde,

Çıkarıp bana giydirdiğinde,

Isındım kısa sürede.

Sıcaklığın sardı her bir yanımı,

Canlandırdı kanımı.

O halimle öyle bir hamle yaptım ki,

Kavradım belini,

Tuttum ıslak ellerini,

Üfledim nefesimi,

Bir sıcaklık versin istedim,

Karşılık vereyim dedim.


Ürperdin birden,

Şemsiye düştü elinden,

Yağmurda ıslandık ikimiz birden,

Sular fışkırıyordu sanki iliklerimizden,

Daha da sıkı sarıldım yeniden,

Islanmanı istemedim,

Üşümeni istemedim,

Seni koruyorum sandım yağmurdan.

Hâlbuki sen,

Islandın da üşüttün benim yüzümden,

Hastalandın yattın zatürreden.

Bense atlattım gripten, nezleden.


Şimdi sen bir hastane odasında yatarken,

Ben hapşırıyorum ara sıra, sanki nezaketen,

Utanıyorum, nasıl yüzüne bakacağım diyerekten.

Yorganın altına saklanıyorum,

Yüzüm yok ya, rüyalarıma yalvarıyorum,

Seni görmek için ağlıyorum.

Bugün buldum seni ama

Yine kaybettim.

Seni mutlu edecekken, hasta ettim.

Kendime kahrettim,

Eve hapsettim.

Sana geçmiş olsun diyorum,

Günahımın cezasını çekiyorum,

Seni çok özlüyorum,

Pişmanım, çok üzgünüm,

Özür diliyorum.

Affet beni sevgilim.

 

HASAN K.                04 KASIM 2023   




12 Mart 2024 Salı

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY BİZİM SEVDAMIZ, ŞİİR


 


İŞTE ÖYLE BİR ŞEY BİZİM SEVDAMIZ

                            

Bir papatya falı açarsın da,

Seviyorum çıksın istersin,

Öyle geçirirsin içinden.

Ancak ne kadar denesen de sevmiyorum çıkar ya,

İşte öyle bir şey bizim sevdamız.

Seviyoruz ama sanki sevmiyormuşuz gibi yaparız,

Belli etmeyiz, lakin severiz derinden, ta en dibinden…

 

HASAN K.             09 MART 2024






9 Mart 2024 Cumartesi

SEBEPSİZ, MANZUM ŞİİR-MASAL

 




SEBEPSİZ

 

Sebepsizliğin inandırıcılığını gölgeliyor.

Niçin geldin bana sebepsiz?

Yüzün aynı, Kıyafetlerin,

Hatta sana verdiğim ismin,

Baduk oyuncususun bir de.

Peki, ben niye Baduk Oyuncusu arıyorum,

İşim gücüm yok mu benim,

Ben bu ülkenin Kralı değilmiyim.

Sanki biliyormuşum da Badukçunun geleceğini,

O yüzden arıyormuşum da bir Badukçu,

Bir baktım ki yine sen!


Güya tanımıyormuşum önceden,

Hiç değişmemişsin, yüzün aynı, kıyafetlerin,

Hatta ismin,

Sen kimsin diyorum bir de, hadsizce,

Sen de diyorsun ki benim ben Mong Woo, terbiyesizce,

Seni tanıyorum, bir de niye geldin diyorum,

Biliyorum intikam alacaksın,

Saf ayaklarına yatacaksın,

Baduk oynarken intikam planları yapacaksın,

Beni öldürüp, bir başkasını kral yapacaksın.

Yermiyim lan ben bunu!

Şimdi sıkarım boğazını,

Alırım canını.


Ama neyse ki hata bende,

Böyle bir çatışalım biz senle,

Baduk da oynarız tahtın üstünde,

Sen yine planlar yaparsın gizli köşkünde,

Sarılırsın bir de erkeklere bu erkek halinde,

O an kıskandım, içime bir ateş düştü git gide,

Bakalım ne olacak görelim dedim,

Ne istedinse verdim,

Bana bıçak çektiğini de görmedim,

Ama önümde durdun da önledin,

Keşke dedim senin yerine ben ölseydim,

Aman o da ne! Gözlerini açtın bir günde,

Nasıl sevindim, göğsüm sıkıştı belli etmedim önünde.


Bir bir ayıkladım önüme çıkanları,

Anam demedim, Dayım, Bayım demedim,

Verdim fermanı, hainleri ezdim.

Sense hala kaçıyorsun benden,

Erkeklikten çıktında kız oldun birden,

Bir de diyorsun ki bekliyorum seni ben,

Niye geç kaldın, gelmedin önceden,

Vallahi ben bu işi çözemedim,

Baktım olmayacak gel bir el baduk oynayalım dedim,

Başından sonuna sebepsiz bir ihanetin,

Sebepsiz bir aşkın peşindeydin,

Sebepsizce bir şeylerin içine düştün,

Ben bulamadım bir sebep,

Sebepsizliğin oldu aşk-ı kıyamet.

 


NOT : Captivating The King dizisinden esinlenilmiştir.

HASAN K.                 05 MART 2024







BAL HATUN İLE KAAN, MANZUM ŞİİR-MASAL

 


BAL HATUN İLE KAAN

 

Bir savaşa Başkomutan olarak atanan Bozkurt Beyinin oğlu Kaan ile Hanımı Bal Hatun savaş öncesi konuşurlar. Bal Hatun söze başlar;

 

-         Savaş mı çıkacak?

-         Evet.

-         Bu defa en önde çarpışmalısın. Geçen defa en arkada kalıp izlemişsin.

-         Hiç de bile. Ben de kılıcımı salladım.

-         Bu sefer sallama.  Pervasızlık yapma. En öne atılma. Bir Komutan en önde çarpışmaz. Arkadan askerlerini kontrol eder.

-         Merak etme.

-         Etmiyorum zaten. Kendin bilirsin. At kendini öne de kılıçlara hedef ol. Bana ne.

-         Balım. Ben böyle bir insan mıyım. Dikkatliyim. Az çok idmanlıyım.

-         Nasıl? Sen Beyin oğlusun. Tepeden inmesin. Hangi kılıçla kime vurdun, neresinden tuttun. Bir tavuk kesmişliğin yok. Asaletinden ordasın.

-         Geçen savaşta biliyorsun böyle şeyler yaşadım. Askerlerle birlikte ders aldım, savaştım. Az biraz kılıç salladım. Uzaktan da olsa ok attım, mızrak attım, taş attım.

-         Hımm. Bayağı bir şeyler yapmışsın. Bak Kaanım, Tuzsuz Aşım Ağrısız Başım. Beni kaygılandırma. Huzurumuzu bozma. Uzaktan izle. Giderken en arkada, dönerken en önden geri dön.

-         Yahu Hanım ben Başkomutanım yav. Onlar nasıl sözler. Ben Ordunun başında olmalıyım. Giderken de dönerken de. Kılıcımı sallamazsam Askerler nasıl sallasın. Suyumu, aşımı paylaşmazsam beni nasıl dinlesin. Benim için efelensin. Savaş etsin. Bozkırları fethetsin.

-         O zaman sana hünnap ağacından oyduğum koruyucu muskamı vereyim. Al bunu yanına. Yanından hiç ayırma. O seni koruyacak.

-         Balım ben kendimi korurum. Hem muhafızlarım da var benim. 100 bin askerim var. Öyle şeylere ihtiyacım yok.

-         Senin için endişelendiğim için dediydim. Boşunaymış. İyi git o zaman. Git de gelme.  

-         Gelmeyeceğim zaten. Oradan da, Çin Seddine gideceğiz arkadaşlarla. Piknik yapacağız. Kımız içeceğiz. Seddin öbür tarafında ipekten elbiseler satılıyormuş. Çinli kadınlar hep onlardan giyiyorlarmış… Bir bakıp geleceğiz.

-         Bana bak Kaan. Baş Komutan filan anlamam. Yakarım. İpek elbise alacağım diye Çinli Kadınlara mı gideceksin sen? Parçalarım seni çirkin koca!!!

-         Balım nereden çıkardın sen şimdi bunu. İpek elbiseler diyorum. Çin Seddinin öbür yanındaymış diyorum. Sadece uzaktan bakacağız diyorum. Çok yüksek orası. Nasıl geçelim de gidelim değil mi? Kem küm. Ne diyorum lan ben.

-         Ben onu bunu bilmem. Savaştan sonra doğru eve geleceksin. Takılma filan yok. Piknik miknik yok.. Kımız içmek hele hele kesinlikle yasak.

-         Pekiyi ben bu savaşa niye gidiyorum o zaman. Savaşmayacaksam, talan yapmayacaksam, ganimet elde etmeyeceksem, esir almayacaksam, kımızımı içip kazandığım savaşımı kutlamayacaksam. Salt ben değil. Askerlerim dâhil hepimiz. Baş komutansız kutlama mı olur. Ganimet paylaşımı mı olur. EVE ELİ BOŞ MU DÖNEYİM.

-         İşte orada dur. Ne demek eve eli boş dönmek. Sen Başkomutan  değil misin. En çok ve en iyi ganimeti sen alacaksın pek tabii ki. Kim demiş alamazsın, eve eli boş dönersin diye. Yıkarım orayı. Dağıtırım orduyu. Çıkarım dağlara, haydut olur, sızarım ordulara, çalarım pılınızı, pırtınızı.


-         Balım. Sen bu işi çok uzattın. Pişmiş aşa su kattın. Ben gidiyorum cenge. Sen diyorsun ki ben Yenge. Müsaade etmiyorum Cenge. Yoksa kendi kendime kurarım bir denge. Haydut olur çıkarım dağlara ben de katılırım cenge. O da sokar başımızı derde.

-         Ha şunu bileydin.

-         O zaman ben de cenge gitmiyorum. Başkomutanlığı da kabul etmiyorum. Affımı isteyeceğim Başbuğumdan. Bunu yapınca; Korkak fareler sınıfına geçip, bundan sonra köpek leşi yiyeceğiz, çadırımızı da en arkada ki helaların oraya kuracağız, az ötemiz de mezarlık bundan sonra da.

-         Ne! Yahu Kaanım, Bal Hatununun bir tanesi, Bozkırların efesi, atımın yelesi, çocuğumun babası, Bozkurt babanın balası, Bozkurtların bundan sonraki atası, binlerce boğanın(erin) oba başı, evimin direği, gemimin küreği, anasının yüreği, gönlümün erkeği, cengâverim, Selvi boylum, kalın kaşlım, al yanaklım, şahin bakışlım, ensesi kalın, alnı açık, başıkabak, karga burunlu, geniş omuzlu, kaslı kollu, merhametli, azametli, bir o kadar da kuvvetli kocam. Sen Başkomutanlığa layıksın, savaşmalısın, hatta kazanmalısın. Kılıcını kuşanıp sallayabildiğin kadar sallamalısın. Zaferden sonra Kımızını da savaşçılarınla içmeli, onlarla sızmalısın. Sonra Çin Seddine varmalısın. Onlara burada olduğumuzu haykırmalısın. Ama istemem ipekten bir elbise, neyime yetmiyor keçeden gömleğim, hırkam, süslü kemerim. Yüzüme de allık sürerim. Erimi beklerim.


-         Haahah şöyleeeee. Başkomutanın hanımı Balım işte böyle olmalı, Sen sen ol Aklına Geleni Söyleme, Her Ağacı Taşlama. Çünkü Atılan Ok Geri Dönmez. Unutma. Ben Kaan, savaşa gideceğim. Yüce Yaratanın izniyle savaşı kazanıp döneceğim. Ganimeti paylaşacağım. Kımızımı da içeceğim. Çin Seddini de aşacağım. Balıma yeni giysiler alacağım.

Savulun Bozkurt Kaan geliyor!!!

 

Kocasının arkasından su dökerek uğurlayan Bal Hatun bir yandan da söyleniyordu.

-         Breh breh breh…Kılıcı kalkan sanan kocaya bak yav. Birden Komutan oluverdi. Kılıcını sallayıverdi, beni de afallatı verdi. Ne dedim, nasıl dedim, hiç bilmiyorum. Ne oldu acep bu Kaana. Uğramışlardan mı oldu ki. Hünnap ağacından oyduğum muskamı da almadı. Gitsin de gelmesin amaannn!!!

    Hâlbuki bu sözler onun gerçek hisleri değildi. Gerçeği ona olan sevgisiydi. Endişesiydi. Onun için bir güzelleme yaptı.

 

Bu çadır sensiz ne kadar soğuk Kaanım, biliyor musun,

Üç deri battaniye örtsem de üşüyorum,

Ama sen yanımda olunca,

Bir nefesin yetiyor, sıcağına düşüyorum.

Güvenlik içinde dön. Çadırımızı soğutma.



 

Bozkurt Kaan aylar sonra savaştan büyük bir zaferle ve ganimetle döner.

O an çamaşır yıkayıp da ipe asmaya çalışan Bal Hatun Kaanı görünce ayakları yerden kesilir. Koşsa koşamaz, konuşsa konuşamaz, donakalır. Gözlerinden ip gibi yaşlar süzülür. Ağlamaya başlar, sevinç gözyaşlarıdır bunlar. Ağlamasını durduramaz.

Kaansa eski Kaan değildir. Sanki biraz daha tecrübelenmiş, yaşlanmış, bıyığı terlemiş, saçları filizlenmiş, ama yüzü gözü sanki örselenmiş, vücudu zayıflamış, giysileri üstünden düşüyor gibi duruyor, üstelik de eskimiş. Savaşın ağırlığı üzerine çökmüş sanki. Ancak zaferle bitirmenin de tatlı bir yorgunluğu var üstünde. Bal Hatuna ve balasına hasretini de eklersek, ilk defa bu kadar uzun bir ayrılık ve kavuşma yaşıyor. Ne yapacağını bilemiyor. Elini uzatsa Bal Hatunu tutacak ama tutamıyor, eli kayıyor. Onu nasıl teselli edeceğini, durduracağını da bilemiyor. Öylece kalıyor.

Bir süre sonra kendini toparlayan Kaan sevdiğine sarılıyor, onun gözyaşlarını silip, ben döndüm Balım diyerek karısını öpüyor.

Çadır sıcak. Onlar şimdi mutlu. Darısı sevenlerin başına.


NOT : Gerçeklerle ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. 

 

HASAN K.          06 MART 2024