9 Mart 2024 Cumartesi

BAL HATUN İLE KAAN, MANZUM ŞİİR-MASAL

 


BAL HATUN İLE KAAN

 

Bir savaşa Başkomutan olarak atanan Bozkurt Beyinin oğlu Kaan ile Hanımı Bal Hatun savaş öncesi konuşurlar. Bal Hatun söze başlar;

 

-         Savaş mı çıkacak?

-         Evet.

-         Bu defa en önde çarpışmalısın. Geçen defa en arkada kalıp izlemişsin.

-         Hiç de bile. Ben de kılıcımı salladım.

-         Bu sefer sallama.  Pervasızlık yapma. En öne atılma. Bir Komutan en önde çarpışmaz. Arkadan askerlerini kontrol eder.

-         Merak etme.

-         Etmiyorum zaten. Kendin bilirsin. At kendini öne de kılıçlara hedef ol. Bana ne.

-         Balım. Ben böyle bir insan mıyım. Dikkatliyim. Az çok idmanlıyım.

-         Nasıl? Sen Beyin oğlusun. Tepeden inmesin. Hangi kılıçla kime vurdun, neresinden tuttun. Bir tavuk kesmişliğin yok. Asaletinden ordasın.

-         Geçen savaşta biliyorsun böyle şeyler yaşadım. Askerlerle birlikte ders aldım, savaştım. Az biraz kılıç salladım. Uzaktan da olsa ok attım, mızrak attım, taş attım.

-         Hımm. Bayağı bir şeyler yapmışsın. Bak Kaanım, Tuzsuz Aşım Ağrısız Başım. Beni kaygılandırma. Huzurumuzu bozma. Uzaktan izle. Giderken en arkada, dönerken en önden geri dön.

-         Yahu Hanım ben Başkomutanım yav. Onlar nasıl sözler. Ben Ordunun başında olmalıyım. Giderken de dönerken de. Kılıcımı sallamazsam Askerler nasıl sallasın. Suyumu, aşımı paylaşmazsam beni nasıl dinlesin. Benim için efelensin. Savaş etsin. Bozkırları fethetsin.

-         O zaman sana hünnap ağacından oyduğum koruyucu muskamı vereyim. Al bunu yanına. Yanından hiç ayırma. O seni koruyacak.

-         Balım ben kendimi korurum. Hem muhafızlarım da var benim. 100 bin askerim var. Öyle şeylere ihtiyacım yok.

-         Senin için endişelendiğim için dediydim. Boşunaymış. İyi git o zaman. Git de gelme.  

-         Gelmeyeceğim zaten. Oradan da, Çin Seddine gideceğiz arkadaşlarla. Piknik yapacağız. Kımız içeceğiz. Seddin öbür tarafında ipekten elbiseler satılıyormuş. Çinli kadınlar hep onlardan giyiyorlarmış… Bir bakıp geleceğiz.

-         Bana bak Kaan. Baş Komutan filan anlamam. Yakarım. İpek elbise alacağım diye Çinli Kadınlara mı gideceksin sen? Parçalarım seni çirkin koca!!!

-         Balım nereden çıkardın sen şimdi bunu. İpek elbiseler diyorum. Çin Seddinin öbür yanındaymış diyorum. Sadece uzaktan bakacağız diyorum. Çok yüksek orası. Nasıl geçelim de gidelim değil mi? Kem küm. Ne diyorum lan ben.

-         Ben onu bunu bilmem. Savaştan sonra doğru eve geleceksin. Takılma filan yok. Piknik miknik yok.. Kımız içmek hele hele kesinlikle yasak.

-         Pekiyi ben bu savaşa niye gidiyorum o zaman. Savaşmayacaksam, talan yapmayacaksam, ganimet elde etmeyeceksem, esir almayacaksam, kımızımı içip kazandığım savaşımı kutlamayacaksam. Salt ben değil. Askerlerim dâhil hepimiz. Baş komutansız kutlama mı olur. Ganimet paylaşımı mı olur. EVE ELİ BOŞ MU DÖNEYİM.

-         İşte orada dur. Ne demek eve eli boş dönmek. Sen Başkomutan  değil misin. En çok ve en iyi ganimeti sen alacaksın pek tabii ki. Kim demiş alamazsın, eve eli boş dönersin diye. Yıkarım orayı. Dağıtırım orduyu. Çıkarım dağlara, haydut olur, sızarım ordulara, çalarım pılınızı, pırtınızı.


-         Balım. Sen bu işi çok uzattın. Pişmiş aşa su kattın. Ben gidiyorum cenge. Sen diyorsun ki ben Yenge. Müsaade etmiyorum Cenge. Yoksa kendi kendime kurarım bir denge. Haydut olur çıkarım dağlara ben de katılırım cenge. O da sokar başımızı derde.

-         Ha şunu bileydin.

-         O zaman ben de cenge gitmiyorum. Başkomutanlığı da kabul etmiyorum. Affımı isteyeceğim Başbuğumdan. Bunu yapınca; Korkak fareler sınıfına geçip, bundan sonra köpek leşi yiyeceğiz, çadırımızı da en arkada ki helaların oraya kuracağız, az ötemiz de mezarlık bundan sonra da.

-         Ne! Yahu Kaanım, Bal Hatununun bir tanesi, Bozkırların efesi, atımın yelesi, çocuğumun babası, Bozkurt babanın balası, Bozkurtların bundan sonraki atası, binlerce boğanın(erin) oba başı, evimin direği, gemimin küreği, anasının yüreği, gönlümün erkeği, cengâverim, Selvi boylum, kalın kaşlım, al yanaklım, şahin bakışlım, ensesi kalın, alnı açık, başıkabak, karga burunlu, geniş omuzlu, kaslı kollu, merhametli, azametli, bir o kadar da kuvvetli kocam. Sen Başkomutanlığa layıksın, savaşmalısın, hatta kazanmalısın. Kılıcını kuşanıp sallayabildiğin kadar sallamalısın. Zaferden sonra Kımızını da savaşçılarınla içmeli, onlarla sızmalısın. Sonra Çin Seddine varmalısın. Onlara burada olduğumuzu haykırmalısın. Ama istemem ipekten bir elbise, neyime yetmiyor keçeden gömleğim, hırkam, süslü kemerim. Yüzüme de allık sürerim. Erimi beklerim.


-         Haahah şöyleeeee. Başkomutanın hanımı Balım işte böyle olmalı, Sen sen ol Aklına Geleni Söyleme, Her Ağacı Taşlama. Çünkü Atılan Ok Geri Dönmez. Unutma. Ben Kaan, savaşa gideceğim. Yüce Yaratanın izniyle savaşı kazanıp döneceğim. Ganimeti paylaşacağım. Kımızımı da içeceğim. Çin Seddini de aşacağım. Balıma yeni giysiler alacağım.

Savulun Bozkurt Kaan geliyor!!!

 

Kocasının arkasından su dökerek uğurlayan Bal Hatun bir yandan da söyleniyordu.

-         Breh breh breh…Kılıcı kalkan sanan kocaya bak yav. Birden Komutan oluverdi. Kılıcını sallayıverdi, beni de afallatı verdi. Ne dedim, nasıl dedim, hiç bilmiyorum. Ne oldu acep bu Kaana. Uğramışlardan mı oldu ki. Hünnap ağacından oyduğum muskamı da almadı. Gitsin de gelmesin amaannn!!!

    Hâlbuki bu sözler onun gerçek hisleri değildi. Gerçeği ona olan sevgisiydi. Endişesiydi. Onun için bir güzelleme yaptı.

 

Bu çadır sensiz ne kadar soğuk Kaanım, biliyor musun,

Üç deri battaniye örtsem de üşüyorum,

Ama sen yanımda olunca,

Bir nefesin yetiyor, sıcağına düşüyorum.

Güvenlik içinde dön. Çadırımızı soğutma.



 

Bozkurt Kaan aylar sonra savaştan büyük bir zaferle ve ganimetle döner.

O an çamaşır yıkayıp da ipe asmaya çalışan Bal Hatun Kaanı görünce ayakları yerden kesilir. Koşsa koşamaz, konuşsa konuşamaz, donakalır. Gözlerinden ip gibi yaşlar süzülür. Ağlamaya başlar, sevinç gözyaşlarıdır bunlar. Ağlamasını durduramaz.

Kaansa eski Kaan değildir. Sanki biraz daha tecrübelenmiş, yaşlanmış, bıyığı terlemiş, saçları filizlenmiş, ama yüzü gözü sanki örselenmiş, vücudu zayıflamış, giysileri üstünden düşüyor gibi duruyor, üstelik de eskimiş. Savaşın ağırlığı üzerine çökmüş sanki. Ancak zaferle bitirmenin de tatlı bir yorgunluğu var üstünde. Bal Hatuna ve balasına hasretini de eklersek, ilk defa bu kadar uzun bir ayrılık ve kavuşma yaşıyor. Ne yapacağını bilemiyor. Elini uzatsa Bal Hatunu tutacak ama tutamıyor, eli kayıyor. Onu nasıl teselli edeceğini, durduracağını da bilemiyor. Öylece kalıyor.

Bir süre sonra kendini toparlayan Kaan sevdiğine sarılıyor, onun gözyaşlarını silip, ben döndüm Balım diyerek karısını öpüyor.

Çadır sıcak. Onlar şimdi mutlu. Darısı sevenlerin başına.


NOT : Gerçeklerle ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür. 

 

HASAN K.          06 MART 2024





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder