31 Mart 2019 Pazar

ŞEKER GURME, KISA HİKAYE


ŞEKER GURME


Bir gün,bir zamanlar, bir çocuk, daha yeni yeni yürümeye, yeni yeni konuşmaya başlamış, annesiyle birlikte her yere gidermiş, herkes onu severmiş, biraz aptal saptal bulurlarmış, emsallerine göre, doğru dürüst konuşamaz, yürüyemezmiş, yürürken sallanırmış, ikide bir düşermiş, ağzından salyalar akarmış, ama yiyeceklerin her türlüsünü denermiş, beğenmediklerini ise asla yemezmiş, onun için çiğ veya pişmiş fark etmezmiş.
Günlerden bir gün annesiyle Salı Pazarına çıkmış. Ancak tutmak ne mümkün bütün sebzeye meyveye elliyor, mutlaka tatlarına bakıyormuş, beğendiklerine hımmm diyip başını onaylar şekilde sallıyormuş, beğenmediklerine ise bağırarak ahaaahahaha diye sesler çıkarıp başını iki yana sallıyormuş.
Gel zaman git zaman annesi bunun bu huylarına alışmış, artık onun beğendiklerini alıyormuş ve aldığı her sebze ve meyve mutlaka çok iyi çıkıyormuş, tadından yenmiyormuş. Artık annesi onsuz alışverişe çıkmıyormuş.
Pazarcılar da tanır olmuş, eyvah geliyor diyenler olduğu gibi aha bizim afacan Şeker kızımız geliyor deyip onu beklerlermiş, eğer sattıklarını beğenirse bayram ederler, artık müşterilerden de şikayet gelmeyeceği için gönül rahatlığıyla mallarını satarlarmış.
Tabii ki bir süre sonra satıcılar olduğu gibi alıcılar da bunu öğrenmişler ve Şeker’i beklemeye başlamışlar. O gelince herkes peşine düşer, onun beğendiklerini alırlar, beğenmediklerini almazlarmış.
Hal böyle olunca; Şeker’in beğenmediği sebze ve meyve satıcıları mallarını satamaz olmuş. Bir bir iflas etmeye başlamışlar, kimisi de iyiden iyiye Şekere kin beslemeye başlamış, artık onu pazarda görmek istemiyoruz, ona zarar vereceğiz demeye başlamışlar. Çünkü ekmeğimize mani oluyor, onun yüzünden çoluk çocuğumuz perişan oldu demişler.
Bunu duyan Şeker’in ailesi de çok üzülmüş, kızının bu yeteneğini göstermesi hoş karşılandığı gibi hoş karşılanmayacağı da annesinin aklına gelmemiş. Kızına da zarar gelmesin diye de onu artık pazara götürmemeye karar vermiş. Ancak aldığı sebze ve meyveler de yenmiyormuş. 
Bir süre böyle devam etmiş ama kimse memnun değilmiş, pazarda alışveriş yapanların sayısı da gözle görülür biçimde azalmış. Öyle olunca da pazarcılar da rahatsız olmaya başlamışlar.
Halk ve pazarcılar en sonunda Şeker’in kapısına dayanmışlar. Ailesi ile konuşup buna bir hal çaresi bulalım demişler. Bir fikir jimnastiği yapmışlar ve neticede Şeker’in  beğendiği sebze ve meyvelerin tohumundan alıp, artık bu sebze ve meyveleri yetiştirmeye karar vermişler. Böylece satıcılar da memnun kalacağı gibi, hem de ağız tadıyla yenen meyve yetiştirilecek ve alanlar da ağız tadıyla yiyebileceklermiş.
Şekerin çok beğendiği meyve sebzeler bir bir tespit edilip ekilmeye dikilmeye başlanmış, bir süre sonra bütün şehir halkı ağız tadıyla meyve, sebze yemeğe başlamışlar.
Bu olay tüm yurda yayılmış, duyanlar şehre akın etmişler, oteller dolmuş, alışveriş bollaşmış, çiftçi ve esnaf bol para kazanmış, tabii ki tohumlar da tüm yurda yayılmış, Şeker sayesinde artık herkes ağız tadıyla meyve sebze yer olmuş. Adı namı tüm yurda yayılmış, kendisine Şeker Gurme lakabı takılmış.
Yurtta duyulur da dünyada duyulmaz mı? Meraklılar, bu işin uzmanları, gurmeler şehre akın etmeye başlamış. Meyve sebzeleri kontrol ettikleri gibi Şeker’le de görüşmek, tanışmak istemişler, ama karşılarında sadece mmmm,  aahahaha diye sesler çıkaran küçük bir kız çocuğu görünce şaşırmışlar. Adeta kamyon çarpmışa dönmüşler, birbirlerine bakıp bakıp nasıl olur? diye söylenmişler.


Memleketlerine döndüklerinde bunu her yerde anlatmışlar, artık Şeker’in yaptıkları uluslararası platformda konuşulur hale gelmiş ve bunu nasıl becerdiği ile ilgili ilmi çalışma yapmaya karar vermişler. Ailesinin de izni de alınarak bir Uzman Ekip oluşturmuşlar ve Türkiye’ye göndermişler. Bu ekip doktorlar, psikiyatrlar ile bitki, botanik, tarım, ziraat alanında uzman ekipten oluşuyormuş, bir de aralarına tat alma konusunda uzman iki gurme katılmış.
Özellikle sebze ve meyveleri tadarak bunun ağız tadına uygun olduğunu bir kerede, bir ısırışta anlamasına özellikle gurmeler çok şaşırmış. En uzmanları bile bu kadar başarılı değilmiş, yiyeceği birkaç defa denemesi gerekirken, Şeker bir kerede isabetli kararlar verebiliyormuş. Bu nedenle maharetinin dilinde olduğuna karar vermişler, yani dilinin tat alma duyusunun iki kat daha fazla gelişmiş olduğuna kanaat getirilmiş, onun için bir takım testler yapılmış, filmler çekilmiş.

Neticede dilinin özel bir sıvı salgıladığı, konuşamamasına da neden olduğu, dilinin konuşmak için ağız içinde dönmediği, sadece tat almaya konsantre şekilde sabit olduğuna karar vermişler.
Bunu duyan Şeker’in ailesi de konuşamamasının sebebini öğrendikleri için sevinmişler, özellikle konuşmasını istemişler ve dilinin dönmesini, sabitliğinin düzeltilmesini istemişler. Uzmanlar da yalnız bu konuşma olayı için dile yapılacak müdahalenin onun tat alma duyusunun körelebileceğini, ya da bugünkü durumundan en azından azalacağını ifade etmişler. Ailesi de üzülerek de olsa buna evet demek zorunda kalmışlar. Çünkü çocuklarının ilerisi için konuşmasını, kendisini ifade etmesini, dilsiz gibi olmaması için öncelikle konuşma yetisinin kazandırılmasını istemişler.
En ünlü uzmanlar tarafından bir operasyon gerçekleştirilmiş ve Şeker’in dili konuşma için uygun hale getirilmiş, artık bülbül gibi şakıyormuş, şarkılar söylüyor, sazlar çalıyormuş ama artık eskisi gibi meyve ve sebzelerin iyisinden, ağız tadına uygunluğundan anlamamaya başlamış, bu da gittikçe kaybolmuş.
Bir zamanlar Şeker’in mmmmm aahaha sesleriyle inleyen pazarlar artık sessizliğe bürünmüş, eskiye dönülmüş, herkes kendisine uyanı almış, uymayanı almamış. Ağız tadıyla yediği gibi, yiyemediği de olmuş ama yine bir süre sonra buna da alışmışlar.
Yani insan oğlu her duruma kolaylıkla alışan bir yapıya sahipmiş, iyiyi güzeli bulursa ona doğru meyleder, bulamazsa da kaderine razı olurmuş. Bu bunun en güzel ispatı gibi bir şey olmuş.
Şeker küçücük bir çocukken efsane olmuş, büyüdükçe ise kaybolmuş, evinin kadını olmuş, kocasının eşi, çocuklarının annesi, kendi işinin de hanımı olmuş, bir zamanlar dünyanın tanıdığı birisi iken birden bire birkaç arkadaş ve akrabası dışında etrafında insan bile kalmamış, ama o yine de mutluymuş. 
Hayat böyle bir şeymiş işte. Bir gün zirvedesin, bir gün diplerde. Acaba Şeker’in ailesi konuşmamasını tercih edip de onun dünyanın en iyi gurmesi olmasına müsaade etselermiş ne olurmuş? Bir çok kere bunu düşünmüşler, Şeker de büyüyüp de bunlar anlatıldığında acaba mı demiş bir çok kez. Ama her şeyde bir hayır vardır demiş kendi kendine. Kendini teselli etmiş. Tat alacaktım ama konuşamayacaktım. Şimdi ise en azından kendime kadar ağzımın tadı var. Üstelik çok şükür konuşuyorum.
Düşündükçe karar vermiş ki iyi ki böyle olmuş, iyi ki konuşmam seçilmiş, kendimi ifade edebilmek kadar güzel bir şey mi var, çocuklarıma da öğretebiliyorum. İnsanlarla ilişki kurabiliyorum. Sevincimi ve hüznümü anlatabiliyorum demiş.
Kıssadan Hisse;
Hayat içinde bazen ince çizgiler, bazen kalın çizgiler olur. Bu çizgiler bize hayatımız için önemli kararlar vermemiz gereken anları işaret ederler. Doğru kararlar bizi doğru yönlendirir, hayatımız daha yaşanası bir hayat olur. Yanlış kararlar ise yanlış yönlendirir ve hayatımızı çekilmez yapar.
Kararlarımız bir takım fedakarlıkları da beraberinde getirir. Yani konuşabilmek için dünyanın bir numaralı gurmesi olma fikrinden vazgeçmek. Gerçi burada fedakarlığı sizin adınıza aileniz yapıyor ama hemen hemen aynı şeyler. Sizi düşünerek sizce akılcı kararlar alıyorlar. Bu kararlar da fedakarlık gerektiriyor.

NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

27 MART 2019          HASAN K.
 














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder