14 Mart 2025 Cuma

NEYDİ O GÜNLER, BİR SOHBET YAZISI

 



NEYDİ O GÜNLER


Bir Güney Kore dizisi izledim. "When Life Gives You Tangerines." Bana bizim yeşilçam filmlerini andırdı. Kendimizden de bir şeyler buldum. Nostalji yaşadım desem yeridir. Şu an biz bu dizileri, bu filmleri yapamıyoruz. Bir ara 80'ler, 90'lar diye diziler yapıldı. Çok sevildi. Çabuk unutuldu. Güzelliğin, saflığın, temizliğin, emeğin, yardımlaşmanın, komşuluğun, kardeşliğin, arkadaşlığın, sevginin, insanlığın, umudun, onurun, resmini çiz deselerdi 70'li ve 80'li yıllar derdim. 90'lı yılların başları belki. Fakirdik ama... 


Her sokakta akan bir çeşme vardı. Komşunun kapısını çalıp, bir dilim ekmek isteyebilirdin, tuvaletinizi kullanabilirmiyim diyebilirdin, annem evde değil gelesiye kadar sizde kalabilirmiyim diyip gönül rahatlığı ile kalabilirdin. Ekmeğini, yemeğini, oyuncağını, paylaşabilirdin. Kitabını birlikte okuyabilirdin, dersleri birlikte çalışabilirdiniz, ders kitaplarını, defterleri paylaşabilirdiniz. Bir üst sınıfta okuyan komşu seneye o sınıfa gidecek komşusuna, arkadaşına, kardeşine, akrabasına kitaplarını verebilirdi. Yamalı ama temiz kıyafetler giyerdik. Birbirimizin olmayan pantolon ve gömleklerini giyerdik. Kime olursa. Bilgisayar yoktu. Kütüphanelere giderdik. Cep telefonu yoktu. Normal telefon da herkes de yoktu. Televizyon bile yeni yeniydi. Baş köşedeydi. Adeta evin direğiydi. Onsuz olmazdı. Neydi o diziler...

Digital tam hakim değildi. Dostluk arkadaşlık, kardeşlik, sevgi hakimdi. Sohbetler, oyunlar bir numaraydı. Herkes birbirini tanırdı. Severdi. Abi/Abla kardeş sıralaması saygısı sevgisi vardı. Büyüklere saygı vardı her şeyden önce. Öğretmenin önünde önünüzü iliklerdiniz. Saygılı davranırdınız. Eğitimin bir önemi vardı. Öğretmenin de saygınlığı. Karpuzu, kavunu çuvalla alırdık. Erik baharın müjdecisiydi. Her yerde vardı. Para vermezdik. Muzu görmezdik. Kivi bilmezdik. Şeftaliyi, Elmayı, Armudu kilo ile yerdik. Domates, biber herkesin bahçesinde vardı. Almazlardı. Göz hakkı vardı. İstersen verirlerdi. Çalarsan kızarlardı. Patates, soğanı toprağa temas ettir, biterdi. Her yerden tarlaya su giderdi. O yüzden Pirinç bile Osmancık dışında her yerde ekilir, dikilirdi. Ayçiçeğini, kafasını koparıp teker teker içinden yerdik. Mısırı yiyip koçanını, ayçiçeğinin sapını sobada yakardık. Kozalak toplardık. Çıra gibi yakardık. Patlıcanı külde közlerdik. Tütünü dizer,aynalara asar, güneşte kuruturduk. Üzümü yer, bağını sormazdık. Sona kalanı ayağımızla ezer, pekmez yapardık. Bir kısmını tavan arasına dizer, kışa saklardık. Ayvayı bütün kış yerdik. Muşmula severdik.Kamıştan Patlangaç yapardık, içine çitlembik koyup, birbirimize atardık. Kar çok yağardı, iki ay kalkmazdı. Kızılcık ağacından yapma kızaklarımız vardı. Bayırlardan aşağı kayardık. Okullarda hiç kar tatili olmazdı. Özel arabalar çok azdı. Taksi hak getire. Posta dediğimiz otobüslerle, kamyonlarla yolculuk ederdik. Traktör romorklarına binerdik. Köyden şehire giderdik. O yıllarda bile kadın-erkek ayrımı yoktu hep birlikte seyahat ederdik. Tarladada birlikte çalışır, hasat ederdik, harman döverdik. Biçer döverler yoktu. Orak kullanılır, buğday destelerini insanlar taşırdı. Herkes birbirine yardım ederdi. İşçi çadırları yoktu. Fazlası yoktu ama herkesin karnı toktu. Olanla yetinilinir, olmayana da herkes birer teneke buğday verirdi. Değirmende una çevrilirdi. Ekmek Fırını yoktu. Herkes maşınga sobalarda ekmeğini kendi pişirirdi. Yada toprak fırını olanlarda sırayla ekmek yapılır. Bir hafta o ekmekler yenirdi. Günlük ekmek diye ekmek alınmaz, satılmazdı. Sigara yine pahalıydı. Sigarayı sararak içmek modaydı. Makaron denilen bir sarma kağıdına veya ince kağıtlara sarılarak içilirdi. ispanyol paça ve uzun saç modaydı. Bisiklet revaçtaydı. Haftada bir de olsa sinemaya gidilirdi. Aile matineleri yapılırdı. Sinemada çekirdek çitlemek serbestti. Gazoz, kek satılırdı. 15 dakika ara vardı. İki film birden diye damping yapılırdı.

 Ediz Hun, Fatma Girik, Türkan Şoray,Ayhan Işık, Kartal Tibet, Çüneyt Arkın, Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fikret Hakan, en son Tarık Akan vb. stardı. Ajda pekkan, Zeki Müren, Gönül Akkor, Gönül Yazar, Ayten Alpman (Memleketim), Neşe Karaböcek, Edip Akbayram, Selda Bağcan çalınırdı. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses çok meşhurdu. Nilüfer patlamıştı. Sezen Aksu damga vurmuştu. O kadar çok sanatçı o kadar çok verimliydi ki bugünkü şarkılar, şarkıcılar bunların yanında halt yesin. O derece çok o derece güçlü o derece iyi beste ve şarkıcılar vardı. Adlarını yazsam buraya sığmazlardı. 


Zeki-Metin, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Şevket Altuğ, Levent Kırca, Kemal Sunal, Şener Şen, Ferhan Şensoy, Nokta ile Virgül vb. tiyatro ve sahne ustaları meşhurdu. 1990'ların başında da Sürahi Nine Yasemin Yalçın ile Bir Demet Tiyatro Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ ses getirdiler. Bunlar seçmece, daha çok var. Çok verimli ve çok iyi bir sanat ve sanatçılar dönemiydi bu yıllar. Şairleri yazarları saysam; Ataol Behramoğlu, Atilla İlhan, Can yücel, Edip Cansever, İsmet Özel, Murathan Mungan,Özdemir Asaf, Rıfat Ilgaz, Turgut Uyar. vb. Muzaffer İzgü, Pınar Kür,Füruzan,Gülten Dayıoğlu,Adalet Ağaoğlu, vb. gibi yazarlar vardı. Daha çok ki saysam sayfalar yetmez. O kadar çok ve verimli sanatçımız vardı. Sanata önem verilirdi. Heykeller dikilirdi. Resimler yapılır, sergiler açılırdı. Neydi o günler...


Sonrası ve özellikle Milenyum bize yaramadı. Kültürümüzü unuttuk. İnsanlığımızı unuttuk. Boş beleş olduk maalesef.

Son söz: İktidar kadın gibidir. Neyi indirip, neyi kaldıracağını iyi bilmelidir.

10 MART 2025      HASAN K.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder