NEYDİ O GÜNLER
Bir Güney Kore dizisi izledim. "When Life Gives You Tangerines." Bana bizim yeşilçam filmlerini
andırdı. Kendimizden de bir şeyler buldum. Nostalji yaşadım desem yeridir. Şu
an biz bu dizileri, bu filmleri yapamıyoruz. Bir ara 80'ler, 90'lar diye diziler
yapıldı. Çok sevildi. Çabuk unutuldu. Güzelliğin, saflığın, temizliğin, emeğin,
yardımlaşmanın, komşuluğun, kardeşliğin, arkadaşlığın, sevginin, insanlığın,
umudun, onurun, resmini çiz deselerdi 70'li ve 80'li yıllar derdim. 90'lı
yılların başları belki. Fakirdik ama...

Her sokakta akan bir çeşme vardı.
Komşunun kapısını çalıp, bir dilim ekmek isteyebilirdin, tuvaletinizi
kullanabilirmiyim diyebilirdin, annem evde değil gelesiye kadar sizde
kalabilirmiyim diyip gönül rahatlığı ile kalabilirdin. Ekmeğini, yemeğini, oyuncağını,
paylaşabilirdin. Kitabını birlikte okuyabilirdin, dersleri birlikte
çalışabilirdiniz, ders kitaplarını, defterleri paylaşabilirdiniz. Bir üst
sınıfta okuyan komşu seneye o sınıfa gidecek komşusuna, arkadaşına, kardeşine,
akrabasına kitaplarını verebilirdi. Yamalı ama temiz kıyafetler giyerdik.
Birbirimizin olmayan pantolon ve gömleklerini giyerdik. Kime olursa. Bilgisayar yoktu. Kütüphanelere giderdik. Cep
telefonu yoktu. Normal telefon da herkes de yoktu. Televizyon bile yeni yeniydi. Baş köşedeydi. Adeta evin direğiydi. Onsuz olmazdı. Neydi o diziler...

Digital tam hakim değildi. Dostluk arkadaşlık, kardeşlik, sevgi hakimdi.
Sohbetler, oyunlar bir numaraydı. Herkes birbirini tanırdı. Severdi. Abi/Abla
kardeş sıralaması saygısı sevgisi vardı. Büyüklere saygı vardı her şeyden önce.
Öğretmenin önünde önünüzü iliklerdiniz. Saygılı davranırdınız. Eğitimin bir
önemi vardı. Öğretmenin de saygınlığı. Karpuzu, kavunu çuvalla alırdık.
Erik baharın müjdecisiydi. Her yerde vardı. Para vermezdik. Muzu görmezdik.
Kivi bilmezdik. Şeftaliyi, Elmayı, Armudu kilo ile yerdik. Domates, biber
herkesin bahçesinde vardı. Almazlardı. Göz hakkı vardı. İstersen verirlerdi.
Çalarsan kızarlardı. Patates, soğanı toprağa temas ettir, biterdi. Her yerden
tarlaya su giderdi. O yüzden Pirinç bile Osmancık dışında her yerde ekilir, dikilirdi. Ayçiçeğini, kafasını koparıp teker teker içinden yerdik. Mısırı yiyip
koçanını, ayçiçeğinin sapını sobada yakardık. Kozalak toplardık. Çıra gibi
yakardık. Patlıcanı külde közlerdik. Tütünü dizer,aynalara asar, güneşte
kuruturduk. Üzümü yer, bağını sormazdık. Sona kalanı ayağımızla ezer, pekmez
yapardık. Bir kısmını tavan arasına dizer, kışa saklardık. Ayvayı bütün kış
yerdik. Muşmula severdik.Kamıştan Patlangaç yapardık, içine çitlembik koyup, birbirimize atardık. Kar çok yağardı, iki ay kalkmazdı. Kızılcık ağacından yapma
kızaklarımız vardı. Bayırlardan aşağı kayardık. Okullarda hiç kar tatili
olmazdı. Özel arabalar çok azdı. Taksi hak getire. Posta dediğimiz otobüslerle, kamyonlarla yolculuk ederdik. Traktör romorklarına binerdik. Köyden şehire
giderdik. O yıllarda bile kadın-erkek ayrımı yoktu hep birlikte seyahat
ederdik. Tarladada birlikte çalışır, hasat ederdik, harman döverdik. Biçer
döverler yoktu. Orak kullanılır, buğday destelerini insanlar taşırdı. Herkes birbirine yardım
ederdi. İşçi çadırları yoktu. Fazlası yoktu ama herkesin karnı toktu. Olanla
yetinilinir, olmayana da herkes birer teneke buğday verirdi. Değirmende una
çevrilirdi. Ekmek Fırını yoktu. Herkes maşınga sobalarda ekmeğini kendi pişirirdi.
Yada toprak fırını olanlarda sırayla ekmek yapılır. Bir hafta o ekmekler
yenirdi. Günlük ekmek diye ekmek alınmaz, satılmazdı. Sigara yine pahalıydı.
Sigarayı sararak içmek modaydı. Makaron denilen bir sarma kağıdına veya ince
kağıtlara sarılarak içilirdi. ispanyol paça ve uzun saç modaydı. Bisiklet
revaçtaydı. Haftada bir de olsa sinemaya gidilirdi. Aile matineleri yapılırdı.
Sinemada çekirdek çitlemek serbestti. Gazoz, kek satılırdı. 15 dakika ara vardı.
İki film birden diye damping yapılırdı.

Ediz Hun, Fatma Girik, Türkan Şoray,Ayhan Işık, Kartal Tibet, Çüneyt Arkın, Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fikret
Hakan, en son Tarık Akan vb. stardı. Ajda pekkan, Zeki Müren, Gönül Akkor,
Gönül Yazar, Ayten Alpman (Memleketim), Neşe Karaböcek, Edip Akbayram, Selda
Bağcan çalınırdı. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses çok
meşhurdu. Nilüfer patlamıştı. Sezen Aksu damga vurmuştu. O kadar çok sanatçı o
kadar çok verimliydi ki bugünkü şarkılar, şarkıcılar bunların yanında halt
yesin. O derece çok o derece güçlü o derece iyi beste ve şarkıcılar vardı.
Adlarını yazsam buraya sığmazlardı.

Zeki-Metin, Müjdat Gezen, Perran Kutman,
Şevket Altuğ, Levent Kırca, Kemal Sunal, Şener Şen, Ferhan Şensoy, Nokta ile
Virgül vb. tiyatro ve sahne ustaları meşhurdu. 1990'ların başında da Sürahi
Nine Yasemin Yalçın ile Bir Demet Tiyatro Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ ses
getirdiler. Bunlar seçmece, daha çok var. Çok verimli ve çok iyi bir sanat ve
sanatçılar dönemiydi bu yıllar. Şairleri yazarları saysam; Ataol Behramoğlu,
Atilla İlhan, Can yücel, Edip Cansever, İsmet Özel, Murathan Mungan,Özdemir
Asaf, Rıfat Ilgaz, Turgut Uyar. vb. Muzaffer İzgü, Pınar Kür,Füruzan,Gülten Dayıoğlu,Adalet Ağaoğlu, vb. gibi yazarlar vardı. Daha çok ki saysam sayfalar yetmez. O kadar çok ve verimli sanatçımız vardı. Sanata önem verilirdi. Heykeller dikilirdi. Resimler yapılır, sergiler açılırdı. Neydi o günler...
Sonrası
ve özellikle Milenyum bize yaramadı. Kültürümüzü unuttuk. İnsanlığımızı
unuttuk. Boş beleş olduk maalesef.
Son söz: İktidar kadın gibidir. Neyi indirip,
neyi kaldıracağını iyi bilmelidir.
10 MART 2025 HASAN K.