TER KOKUSU DEĞİL, ALIN TERİ
Bir firmada işletme Şefiyim.
Sene 1989. Birisi geldi.
- Selamünaleyküm.
- Aleykümselam.
- Ben İşletme Şefini
görücem.
- Eee benim.
- Haaa Şef senmisin? Beni
Belediye Başkanı gönderdi. Bana iş vereceksin.
- İyi de ısmarlama iş olur
mu kardeşim? Neyin nesisin kimin fesisin, sen şöyle şu müracaat formlarını
doldur önce, sonra bakarız.
- Beni Belediye Başkanı
gönderdi diyorum, beni işe alacaksınız.
- Yahu kardeşim önce hele şu
formu bir doldur.
- Nasıl doldurucam?
- Okuma yazman yok mu, önce
oku, sonra şu boş kısımlara cevapları yaz.
- Nasıl yazıcam?
- Sen hiç böyle şeyler yazıp
da, doldurmadın mı? İlk defa mı işe müracaat ediyorsun?
- Doldurdum. Çok defa
müracaat ettim. Ama kendi elimle değil, ben söyledim, başkaları doldurdu.
- Hımmm.
- Belediye Başkanı
gönderdiği için kimse bana doldur diyemedi.
- İlk ben oluyorum yani.
Afedersiniz. Eşeklik ettim.
- Estağfurullah.
- Bak seeen. Estağfurullah
he. Peki. Madem öyle. Biz de öyle yapalım. Sen söyle ben doldurayım bakalım.
- Adın, soyadın, baba adın,
doğum yeri ve tarihi….?
Ökkeş Sondalga, Duran,
Sorgun, 1967…
- İş deneyimin?
- Yok.
- Bitirdiğin okullar?
- İlkokul.
- Talip olduğun, istediğin
iş?
- Büroda Müdürlük istiyom.
- Çüşşşş! Efendim, afedersiniz.
- Kötü bir şey mi söyledim?
- Yooo hayır söylemediniz.
Ama deneyiminiz yok. İlkokul mezunusunuz ama deneyimli bir iş, müdürlük
istiyorsunuz. Peki maaş olarak talep ettiğniz bir miktar var mı?
- 300 Lira isterim. Aylık.
- Peki. Bunları yazdım.
Şimdi bir mülakat yapalım sizinle. Sorduğum sorulara cevap verin lütfen? Ben de
ilk değerlendirmemi yapıcam.
- Vereyim.
- İş deneyiminiz yok. İlk
okul mezunusunuz. Daktilo kullanabiliyor musunuz?
- Hayır
- Facit makine, faks,
telefon gibi cihazlar kullanabiliyor musunuz?
- Hayır bunları duymadım ama
telefona cevap vermişliğim var.
- Peki. Hiç dilekçe yazdınız
mı?
- Hayır.
- Hiçbir kamu kurum ve
kuruluşunda iş takibi yaptınız mı? Varsa bir akrabanızı dahi ziyarete gittiniz
mi?
- Ne demek istediniz,
kamunun neysi?
- Kamu kurum ve kuruluşları,
devlet dairesinde yani.
- Hayır, öyle yerlerde
bulunmadım. Gitmedim, görmedim.
- Bir büro nasıl olmalı
sizce?
- Temiz olmalı.
- Peki sadece temiz olması
yeterli mi?
- Tertemiz de olabilir.
- Anladım.
- Bir büroda ne işler
yapılır, bir fikriniz var mı?
- Hiçbir fikrim yok. Ama
duyduğum kadarıyla büro işi yapılıyormuş, iş filan, neyin.
- Her yerde iş yapılıyor.
Büroda da iş var. Ama ne gibi işler yapılır?
- Çay içilir, kağıtlara
bakılır. Yazılır. İmzalanır. Telefon edilir. Böyle şeyler her halde.
- Peki bunların ne olduğunu
bilmeden niçin büro işine talip oldunuz?
- Rahat diye, diğer işler,
pis işler, üstünüz başınız kirleniyor. Dışarıdan kötü duruyor. Rençperlik gibi
bir şey. Ben istemiyorum.
- İş elbisesi veriyoruz. İş
yerinde giyiniyor, işten sonra çıkarıp temizlenip, yine günlük giysilerinizi
giyiyorsunuz.
- Onları da istemiyorum.
Kokuyorlar.
- Alın teri diye bir şey
duydunuz mu?
- Duydum.
- Nedir sizce?
- Alnın terlemesi. İnsan
yorulunca terliyor haliyle. Ben de çok yürüyüp, koştum, terledim böyle.
- Hiç çalıştınız mı?
Çalıştıysanız. Çalışırken terlediniz mi?
- Birkaç kere babama yardım
ettim. Ama hoşlanmadım işten. Azcık terlediydim. Annem de leş gibi kokmuşsun
oğlum dediydi.
- Doğru söylemiş. Bu
yalancıktan terleyenlerde olur. Onların terleri kokar. Etrafa kötü koku yayar.
Ancak gerçek alın teri EMEK demektir. Yani salt terlemek değildir. Onların
terleri alınlarından süzüldüğünde ağızlarında emilecek kadar temiz ve
kokusuzdur. Çünkü gerçek çalışanlarda, emekçilerde terler asla kokmaz.
Helaldir.
- Gerçekten mi?
- Evet gerçekten. O nedenle
biz gerçek emekçiler, çalışanlar arıyoruz. Yalandan çalışanlar, gösteriş için
iş yapanlar aramıyoruz.
- Bende gerçekten çalışmak
istiyorum işte.
- Gerçekten çalışmak,
terlemeden çalışmak değildir. Büroda çay içmek değildir. Sadece telefonlara
bakmak da değildir. Çalışmak emek gerektirir. Bilgi gerektirir. Beceri
gerektirir. En önemlisi ise istekli olmaktır.
- Ben istekliyim işte.
Önemli değil mi?
- Değil. İstekli olmak. İşe
istekli olmaktır. Ben bunu yapamam. Ben terlemem. Kirlenmem. Şundan bundan
hoşlanmam. Hiç çalışmadım, deneyimim yok, becerim yok. Ama bana büroda müdürlük
verin.
- Eeee işte.
- Bir de iş seçiyorsunuz.
- Evet.
- En kötüsü de bu. Hiçbir
yeteneğin yok. Bilgin becerin, tahsilin yok. İş seçiyorsun.
- Evet seçiyorum. Çünkü
Belediye Başkanı gönderdi beni. Bana iş vereceksiniz ya.
- Belediye Başkanı gönderdi
diye iş verecek değilim. Kendilerine büyük saygım vardır. Ancak sizin bu
durumunuzu ya bilmiyor, ya da bilerek sizi bana gönderdi. Böyle şeyler söyleyip
de, özelliklerinizi de biliyorsa sanırım size anlatmak istediği bir şeyler var
demektir.
- Neymiş ki onlar? Biz ona
oy verdik. Seçtik. O bize iş vermezse biz de onu seçmeyiz.
- O zaman niçin size
belediyede iş vermedi de bana gönderdi dersiniz?
- Bilmem.
- Bence sizi gayet iyi
tanıyor. Yüzünüze söyleyemediği için bir başkasından duymanızı istemiş
olabilir.
- Anlamadım.
- Belediye Başkanı size
tahsiliniz yok, iş tecrübeniz, bir beceriniz yok. Bir de şunu isterim bunu
isterim diye söylediğinizde sizi terslemek istemediğinden, politik kariyerini
de düşünüyor. Yani oy vermezlerse diye de bir kaygısı var. Ailenizi de kırmak
istemiyor. Yine seçimlerde size ihtiyacı var. O nedenle doğruları söylemek için
bana göndermiş.
- Haaaa. Doğru ne peki?
- Doğrusu alın teri ile
kazanmak. Çalışarak.
- Benim ki ne?
- Seninki sadece ter. Kokan
bir ter. Alın teri değil. Ter kokusu.
- ???
- Siz hiç kendinizi
sorgulamaz mısınız?
- Ben Sorgun'luyum zaten.
- !!!
NOT : Gerçeklerle ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.
16 KASIM 2019 HASAN K.