30 Nisan 2019 Salı

BİTMİŞ AŞK, KISA HİKAYE


BİTMİŞ AŞK


Bir ayrılık hikayesi. Küçük yaşlarında birlikte büyüyen, birbirlerini seven, 12 yaşlarında ise Safa’nın yatılı okula gitmesiyle zorunlu olarak birbirlerinden ayrılan Behiye ile Safa’nın ”Bitmiş Aşklarının” öyküsü.

Safa yatılı okumak için kasabadan ve çocukluk aşkı Behiye’den ayrılır. Onun arkasından da Behiye’nin babası işlerini büyütür, kasabadan şehire, oradan da İstanbul’a göç ederler. Çünkü kasabanın bakkalı Vahit, artık İstanbul’da ve yurdun bir çok kesimine yayılmış marketler zincirinin sahibidir. Zamane zenginidir.
Behiye’de büyümüş, genç ve güzel bir kadın olmuş ama zenginliğin verdiği şımarıklıkla babasının parasını ödediği okullarda dahi okumaz, haylaz, yaramaz, sonradan görme,  ve fettan biri olur, çıkar. Hiçbir şeyi beğenmez olur, insanlara üstten bakar ve sürekli onlara acı çektirmekten zevk alır. Zaman zaman ise babasıyla konuşurken Safa’dan bahseder ve kendisini bu haliyle görmesini çok ister.
Safa ise yatılı okullarda okuyup, askere gider, orada teskere bırakır, önce Uzman Çavuş, sonrasında da Astsubay olur. Behiye’nin kasabadan ayrıldığını, babasının artık zengin olduğunu ve Behiye’nin de çok değiştiğini, eski Behiye olmadığını işitir.
Bu ikili ayrıldıklarından 16 yıl sonra Vahit Beyin organize ettiği Trakyalılar gecesinde karşılaşırlar ve Behiye Safa’yı tanır. Çünkü Safa hiç değişmemiş, asker olduğu için de, saç sakalda bırakamadığından, farklılığı fark edilmez. Sanki yıllar onu hiç eskitememiş, aynı bırakmış, gülüşü, tavrı, hal ve hareketleri ilkokuldaki gibidir. Yine yüzü kızarır, elleri terler. Yine gözlerine bakamaz. Yine yanında heyecanlanır. Ama yine de Behiye'i tanıyamaz. Çünkü Behiye, eski Behiye değildir artık. Boy atmış, saçları, kaşları değişmiş, burnu kalkıktır. Bir havası vardır ki, havasından geçilmez. Nerede o sevgiyle bakan Behiye, nerede o tatlı dil, güler yüz. Hepsi kaybolmuş, sadece bir havadan ibaret kalmış, babası da sonradan görme, zamane zenginidir. Bu zenginlik ve varlık onların başını döndürmüş, Behiye okumayı da bırakmış, babasının işinde patron gibi davranmaktadır. İnsanlara yukarıdan bakmayı, onları ezmeyi alışkanlık haline getirmiş, bu nedenle insanlara karşı sevgisini ve saygısını kaybetmiş birisidir.
Böyle bir kişiliği bir asker ve seven biri nasıl tanısın. Safa ise çok da başarılı, çalışkan bir kişidir. Astları tarafından sayılan, üstlerince sevilen bir takım lideridir. Zamanını askerleriyle birlikte arazide geçirdiği için topluluk içindeki davranışlara, kadın sohbetlerine alışkın biri değildir. Zaman zaman çocukluk aşkı Behiyeyi düşünmeden edemez. Acaba şimdi nasıldır, neler yapıyordur diye sık sık aklından geçirir. Hala onun verdiği nazar boncuğunu üzerinde taşır. Artık boncuk boncukluktan çıkmış, adeta kırılmış, soyulmuştur ama yine de hatıradır. O bana çocukluğumun, çocukken sevdiğimin hatırasıdır diye ona gözü gibi bakar.
Behiye’yi görünce heyecanlanır ama tanıyamaz. Onun onu çok iyi tanıyormuş gibi senli benli konuşmasını ama üstten bakan tavrını, emir verir gibi dominant anlayışını, hareketlerini, nasihat eder gibi eskiyle yeni zamanları karşılaştırmasını sıkılarak dinler ve izler.  İki de bir de beni tanımadın mı? Bak bakalım ben kime benziyorum? Sorularına muhatap kalmak onu çok terletir. Hala elleri çok terlemekte, bunun üstüne ise bu konuşmalarla birlikte bütün vücudunu da ter basar. Konuşmadan nasıl kurtulsam diye düşünmeye başlar.
Behiye ise yaptıklarından zevk alır. Yıllar sonra yakaladığı bu mahcup delikanlıyı zorlamayı seçer. Onu iyi tanıyan biri olarak daha neler yaparım diye düşünür. Elinde viski kadehi, üstünde kırmızı bir elbise, ayağında apartman topuk ayakkabılarla da Safa’dan daha uzun durur, ağızını yayan alaycı gülüşüyle de adeta daha da itici nasıl olunur dersi verir. İki de bir sigaram nerede diyerek de etrafında birinin pervane olmasını sağlar, kül tablasını boşaltın, masayı temizleyin, daha viski getirin, kadehimi doldurun, mezeleri yenileyin, diye de emirler yağdırır. Bu tavrıyla kendini tatmin ettiği bir gerçekse de karşısındakini de rahatsız ettiğinin farkında bile değildir. Onu etkileyeceğini düşünür aklınca. Çünkü her zamanki halidir. Kendisini böyle eğlendirir. Hayattan zevk alma arzusu, vakit geçirme şeklidir bu. Çünkü çocukluğundan bu yana hiç mutlu değildir. Zenginlik ona mutluluk değil, olduğundan farklı bir kişilik verir. İnsanlıktan çıkar, adeta vahşi bir hayvana dönüşür. İnsanların hayatlarıyla oynamak onun için bir zevktir. Mutlu insanları gördüğünde tahammülsüzlük yaşar.  Eğer yanındakiler böyle ise onların da hayatını söndürücü, işten çıkarma, evine, işine, eşine el koyma hareketleri güder. O kişilerin hayatlarını çekilmez yaparak tatmin olur. Sadisttir. İlk defa bir erkeğin etrafında döndüğü,ona sorular sorarak eğlendiğine şahit olunur. Ona olan bu meraklı bakışları herkesin dikkatini çeker. Kimdir bu kişilik. Bu kadını bunları yapmaya iten sebep nedir diye akıllarından geçirirler.
Behiye ise karşısındakinin soğuk terler döktüğünü görerek zevkten dört köşedir hala. Etrafını nasıl rahatsız ediyor ise Safa’yı da öyle rahatsız eder. Acaba onu konuşturabilecek midir? Eskilere götürebilecek midir? Eski günlerden Behiye’yi hatırlıyor mudur? Yoksa unutmuş, başka kadınlarla flörte başlamış mıdır? Tabii ki yaş 28 olmuş, mutlaka birileri ile tanışmış, flörtleşmiş olmalı, nede olsa erkek, artık bu erkek milletinden nefret ediyor olsam gerek diye de düşünür. Safa’nın soğuk soğuk terlemesinden, acı çekişinden bir an önce kaçmak gibi hareketlenmesinden sonra Behiye vurucu sözünü kullanır. “Gözleriniz cilli gibi, yuvarlak ve masmavi”  deyiverir. Safa bir anda kafasını kaldırıp karşısındaki kadına dikkatlice bakar, tanıyamadığı Behiye’den izler görür ama yine de konduramaz. Çünkü ona cilli gözlü diyen bir tek Behiye’dir. 12 yaşında ayrıldığı Behiye. Şüphelenir. Ama Behiye böyle küstah, kişiliksiz, üstten bakan, acımasız birisi olamaz. Hele hele böyle boş bakan biri asla olamaz diye geçirir içinden. Soğuk terler sıcağa dönüşür. Heyecanı tavan yapar, ayakları titremeye başlar. Ben bir tek Behiye’yi son görüşümde böyle heyecanlanmıştım der içinden. Ne oluyor bana? “Hala anlamadınız mı?” diyince Behiye, Safa aklımdan geçenleri mi okuyor diye düşünür. Neyi anlamadım acaba? 
Tam o esnada salona giren kişinin sesi duyulur. “Kızım”. Behiye “baba”. Dönüp baktığında ise tanıdık bir yüz görür Safa. Bu kişi Bakkal Vahit Amcadır. “Demek ki buluştunuz, kaynaştınız, eski günleri yad ediyorsunuz” diyerek lafa başlar. Safa şaşırır. Buluşmak ve eski günleri yad etmek, ne demek istedi acaba diye düşünür. “Vahit Amca nasılsın? Seni gördüğüme sevindim. Çok şık ve zengin duruyorsun” der. “Tabii ki Safacığım aradan yıllar geçti, Vahit Amcan artık bir bakkal değil, marketler zincirinin sahibi, bir iş adamı. Holdingleşme yolunda da hızla ilerliyoruz.” Safa şaşkın, küçük dilini yutar. Yutkunur. Konuşamaz bir süre.  Lafa yine Vahit Amca girer “Nasıl Behiye ile konuştunuz mu? Sana olan bitenden bahsetmedi mi yav?” deyince Safa sarsılır. Gözleri kararır, başından aşağı kaynar sular inmiş gibidir sanki. Masaya tutunur. “Behiye” sözcükleri dökülür ağzından. Demek bu kadın Behiye imiş. Nasıl tanıyamadım. Çok değişmiş ama tanıyamam normal diye düşünür. Toparlamak için zor da olsa cılız bir sesle “ Behiye’yi benzettim ama tanıyamadım amca” der. “Nasıl tanıyamazsın canım. Hala aynı Behiye, bak kaşları gözleri aynı, bir tek burnunu kaldırttı.” İşte o yüzden diye düşünür Safa. Bu burun çok şey ifade ediyor aslında. “Eeeee sen neler yapıyorsun bakalım. Askermişsin he?” “Evet Astsubay oldum. Bir Karakolda görevliyim” deyince, Vahit Amca “Yav Safa insan  Asker oldu mu Subay olmalı, altı üstü bir Çavuş olmuşsun”der. Safa bozulur. Ama belli etmez.  “İnşallah o da olur”der ama üzülür. Mahcup olur. Eziklik hisseder. Artık orayı terketmek için büyük bir arzu duyar. Kaçmalıyım ama nasıl diye düşünürken, Behiye “Safa o kadar soru sordum, beni tanıman için neler yaptım ama beni tanıyamadın” der. Safa ise “Sen benim bıraktığım Behiye değilsin, çok değişmişsin, seni sen yapan özelliklerin kaybolmuş, bakışın ve gülüşün, içten konuşman, bunların hiç birini sende göremedim, o yüzden tanıyamadım” der. 
Bu sefer Behiye acayip bozulur. Kızgınlıkla “Ben de seni tanımadım zaten boyun kısalmış, sanki saçlarına da ak düşmüş, cilli gözlerin pırtlamış, büyümüş, kaşların kalınlaşmış, dişlerinde sararmış, ellerin nasırlaşmış, enine doğru genişlemişsin” der.  Tekrar etrafındakileri azarlar, babasına doğru kızgın bir bakış atar. Söze giren Vahit Amca “ Safa istersen sana yardımcı olabilirim. Seni Subay yaptırırım, Karakoldan kurtulursun, salon adamı olursun, Behiye’ye de daha yakın olursun, tekrar eskisi gibi kaynaşırsınız” der. Safa ise hızla çarpan kalp atışlarının sesi ile kulakları uğuldar, bir yandan da sürekli terler. Bu ortam onu çok rahatsız eder.  Behiye ile istemediği bir şekilde karşılaştığı için hayal kırıklığı yaşar. Söylediklerinden de hicap duyar. “Teşekkür ederim Vahit Amca ama ben hayatımdan memnunum. Bir Astsubay Çavuş olmaktan, askerlerimle arazide olmaktan, onlarla vakit geçirmekten, onları eğitmekten çok memnunum. Hatta kendimle gurur duyuyorum. Teklifinizi kabul edemeyeceğim. Üzgünüm”der.
 Bu sefer de Vahit Amca bozulur. “Seni adam sandım da teklif ettim Safa. Sen sürünmek istiyorsan benim için hava hoş. Behiye için de öyle. Bugüne kadar seni andığı için karşılaşmanızı istemiştim. Yoksa elini sallasa ellisi, o kadar çok talibi var ki. Kuyruktalar.” “Eminim Vahit Amca, Behiye daha iyilerine layık, üstlerde kalması onun için de iyi olur. Bugünkü hayatını terk etmesin. Katılıyorum. Davul bile dengi dengine” deyince Behiye yine çok kızar. Reddedilmiştir. Tekrar karşılaşmaları onun hayallerini yıkar. Ne bekliyordur. Ne bulmuştur. Niçin onun istediği hayatı seçmemiştir ki, neden bu sürüngen hayatını yaşamayı tercih etmiştir. Anlayamaz. “Ben de zaten alçaklarda yaşayamam artık. Safa’yı hiç tanımamışım. Sadece benzettim. Ben artık çekiliyorum. Size güle güle” der. Ardından da “Hadi baba gidelim, yurt dışı rezervasyonu yaptırmıştım Bahamalarda, ilk uçakla gitmek istiyorum. Sıkıldım artık. Nereden aklımıza geldi ki böyle birilerini anmak, yakıştırmak kendimize, Benim dengim Trump” diyerek hızla uzaklaşır ve gözden kaybolur. Babası da arkasından “Safa yolu biliyorsun, bir daha görüşmeyelim” diyerek kızının arkasından gider.
Safa kalakalır. Bir anda elini cebine atar ve Behiye’nin 16 yıl önce ayrılırlarken verdiği nazar bonucuğunu sımsıkı tutar. Öyle sıkmıştır ki artık dökülen boncuk tuzla buz olur. Aynı hayalleri gibi. Aynı hatıraları gibi. Aynı Behiyesi gibi. Aynı hasreti gibi. Gözlerinden hafif bir yaş süzülür. Sendeler Safa, ama düşmez. Tekrar dikilir, bir bardak su içer.  Artık ileriye bakmalıdır. Vatan ondan görev beklemektedir. Bu işte küslük olmaz der. Kin olmaz, nefret olmaz. Onları yine de seviyorum.
“Allah yüreğimize, yüreği ile gelenleri nasip etsin.”

NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

21 NİSAN 2019                      HASAN K.
 


 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder