HİLMİ (O ŞİMDİ SIHHİ TESİSATÇI)
Bir gün balkonda oturuyordum,
Otururken düşünüyordum,

Geçti önümden bisikletli genç bir adam
35-40 yaşlarında ama hali perişan,
Bisikleti desen darma duman,
Bakıyor bana doğru yan yan,
Sanki beni yiyecek yavan yavan,
Dedim ki ne oluyor lan,
Ne bakıyorsun hayran hayran,
"Tanıyamadın mı Müdürüm? Ben Hilmi" dedi.
"Tanıyamadım dedim hangi Hilmi?"
"Kaç tane Hilmi tanıyorsun ki?" dedi.
Dedim ,"Tersaneden emekli bir Hilmi Amca var,
Öldüyse; Allah rahmet eylesin, onu tanırdım,
Öbürünü çıkaramadım şimdi."
"Ben de Tersanede sizin grupta Meydancıydım,
Temizlik yapar, çöp atardım,
Dolaphaneye bakar, nöbet tutardım."
"Haaa şimdi hatırladım, Şapşik Hilmi sen misin lan?"
"Şapşik demesen Müdürüm."
"Başka türlü tanımam ki seni ben,
Hakikaten tanıyamadım da zaten,
Ne olmuşsun sen, değişmişsin,
Hele gel bir çay içelim, sohbet edelim,
Eskilere gidelim, birbirimizi bir bilelim,
Ne yaptın ne ettin bir görelim."
Neyse Hilmi'yi buyur ettik balkona,
Çay verdim bir tane,
İçiyoruz şahane,
Dedim ki, " Hilmi ne iş?"
O da dedi ki, "Müdürüm ince
iş,
Siz gidince Tersaneden, ben oldum sucu,
Çeşmeleri açıp kaparken, santralden suyu keserken,
Kuyulardan gelen suyu bölerken, bidonlara dökerken,
Suyun tazyikini ölçerken, patlayan boruyu yamarken,
Oldum bu işte usta, yapıyorum işte şöyle böyle."
Dedim ki," o zaman elinden böyle şeyler geliyor,
Ben de aramam artık sucu, çağırırım seni,
Hemde ucuza getirirsin işini."
"Ne demek Müdürüm istemez birşey,
Yeterki sen beni çağır ben hemen gelirim,
Beni de başkalarına önerin."
"Gelmişken bak bakalım evyenin altına göreyim,
Tamir et de,usta mısın değil misin bileyim."
"Dur çantamı alıp geleyim,
Hemencecik bir bakayım edeyim."
Baktı etti, bulamadı birşey,
Dedi ki "tamam herşey,
Azcık borular nemlenmiş,
Bağlantı yerlerine salaşpur saralım,
Teflon bantla bantlayalım,"
Dedim ki, "tamam,"
Ama Hilmi bakıyor ne yapacağım,
Dedim ki, "Hilmi ne oluyor?"
Dedi ki, "Müdürüm bende salaşpur yok,
Teflon bant yok ki sarayım?"
"O yok bu yok. Ne biçim Suculuk bu?

Malzeme olmadan nasıl yapacaksın bunu?"
"İşte Müdürüm bir el atsan?"
"Neye el atsam?"
"Cebine el atsan?
Biraz salaşpur, birkaç tane bant alsan?
Bu eski çalışanına koltuk çıksan?"
Dedim ki, "tövbe estağfurullah,
Sucu ben miyim sen misin?
Ben alırsam, ben yaparsam, sen ne yapacaksın?"
"Müdürüm sadece alacaksın"
"Sen bunları yapınca bir de para istersin şimdi?"
"Yok istemem, malzemeye sayarız,
Elimiz alışsın, daha çok gelir, paranı alırız."
"Yahu şapşik, hakikaten şapşiğin tekisin,
Nasıl da buldun kendine yağlı kapı,
Hadi al bakalım şu parayı,
Ne kadar lazımsa al şu malzemeyi,
Yap şu işi, tamir et bizim evyeyi,
Şu oturduğum tahta sandalyede gıcırdıyor,
Ona da bakıver sevabına,"
"Yahu Müdürüm ben sucuyum, ne anlarım sandalyeden?"
"Sen suculuktan da anlamıyorsun ki, bilmeden, etmeden,
Yapıyorum ediyorum diyorsun, işkembeden,
Sandalyenin gıcırtısı rahatsız ediyor bizi cümleten,
Bir makine yağı mı döksek ne yapsak Hilmi, tenekeden,"
"Yahu Müdürüm tahta sandalyeye ne yağı bol keseden,"
"Peki nasıl geçirtiriz gıcırtıyı? şimdiden,"
"Tahtalar gevşemiştir, çakarız iki çivi,"
"Tamam o zaman hadi yapalım şu işi."
Çaktık iki çivi, dimdik ettik sandalyeyi.
Fakat oturunca dik duruyor, amudi,
Sanki düşecekmişim gibi .
Neyse Hilmi'ye verdim parayı,
Yaptırdım Sandalyeyi,
Aldık birbirimizin telefonunu,
Görüşürüz dedik eni konu.
Bir iki gün geçti geçmedi
bilmiyorum ne oldu,
Oturdum sandalyeye,
Dayandım geriye,
Düştüm kanepeye,
Hemen telefona sarıldım.
"Hilmi koş lan, sandalye kırıldı,
Önce düştüm kanepeye, sonra yere,
Çak şuna yine bir çivi mivi neyse işte."

Hilmi geldi of puf, söyleniyor için için,
"Yahu Müdürüm bir sandalyeye çivi için
Adam mı çağırılır, çakıver gitsin."
"Bak bir daha çağırmam seni,
Ararsın ikide bir beni.
Ben de bulurum başka bir Hilmi."
"Tamam Müdürüm bir şey demedik."
Sandalyeyi tekrar çiviledik.
Ama eskisi gibi değil, yine gevşek,
Yine esnek, geriye gidiyor iterek,
"Düşürecek beni yine bu meret."
"Yahu Müdürüm alsana yenisini.
Bırak git şu tahta eskisini,
Ne kadar pintisin yahu,
Nereye götüreceksin para keseni.
Kefenin cebi yok."
"Lan Hilmi atıyorsun, mangalda kül bırakmıyorsun,
Ben aylıkçıyım oğlum, aylıkçı,
Sormuyorsun ki ay sonunu nasıl getiriyorsun?
Öyle dağıtırsam, har vurup harman savurursam,
Ne olur benim halim, biliyor musun?"
Baktım ki bu böyle olmayacak,
Hilmiye kim başkalarına tanıtacak,
Dedim ki; "Hilmi gidelim bizim kahveye,"
Gittik kahveye, oturduk birer sandalyeye,
Çaycı Mustafa koştu geldi hemen,
Daha bir şey demeden,
Getirdi iki çay söylemeden,
"Müdürüm tek şeker değil mi, ya sen hemşerim?"
"Bana iki şeker ağabey,"
"Müdürüm bu arkadaş kim, nerelerden?"
"Bu bizim Hilmi, benim eski çalıştığım Tersaneden,
Şimdi suculuk yapıyor ama her iş gelir elinden,
Söyleyiver arkadaşlara hep
beraberken.
Telefonunu da yaz, bilsinler,

Hasan Ağabeyin tanıdığıdır desinler,
İş çıkarsa haber versinler,
Yabancı bellemesinler."
Bu kadar söyledim, beni utandırmadı Hilmi,
Kırık sandalye tamiri demedi,
Delik delinecek, bana ne demedi,
Gece demedi, gündüz demedi,
Ne zaman çağırdıysam geldi.
Baca açılacak, çatı onarılacak,
Borular tıkanmış, su sıkılacak,
Koştu Hilmi, çok çalıştı,
Herkes ona alıştı.
Eksik dolu alet çantasından,
Alet edevat dolu dükkana ulaştı.
Yanına bir yardımcı aldı, sonra bir daha,
Artık esnaf oldu, Odalara karıştı,
Kendisi gibi olanlarla yarıştı,
Bugünlere geldi, savaştı.
O artık Sucu değil,
O şimdi Sıhhi Tesisatçı.
17 MAYIS 2018 HASAN K.
NOT : Gerçek kişilerle bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.