Ey Ana,
Benim gibi saraylarda keyif çatan oğluna,
Göndermiş olduğun özlem dolu, acı dolu,
Buram buram memleket kokan mektubunu aldım.
Sanki dünyalar benim oldu,
Yüreğim kabardı,
Gözlerim yaşardı.
Mektubuna cevap yazan Katip Amıcam
şaştı da kaldı.
Ana,
Evvel selam eder, o mübarek ellerinden öperim.
Ben burada iyiyim, rahatım, aklım sendedir,
Sakın beni merak etmeyesin.
Mektubunda İstanbolu ne güzel yazmışsın,
Cennetten bir köşe sanmışsın,
Rüyalarda dolaşmışsın.
Padişah efendimiz afiyettedir,
Ben Oğlun Hasan evvel Allah onun fesini düşürmedim,
düşürmem,
düşürmem,
Efendimizi yerlerde süründürmem,
Merak etmeyesin.
Sümbül Hacımın da ellerinden öperim,
O görmüş geçirmiş kişiliğinden nasiplenmek isterim.
Yediği içtiği, alışverişi kendine kalsın,
Gittiği, gördüğü yerleri bana da anlatsın.
Padişahımız efendimizin gözünde cam yoktur,
Gözlük denilen bir alet takar,
Onunla uzağa da yakına da iyi bakar.
Mülazımıevvel Sıtkı ve Rüstem Çavuşa'da çok selam ederim.
Allah onlardan bin kere razı olsun,
İnşallah dilekleri yerini bulsun.
Ana,
Ben, sabah ezanıyla kalkarım,
Yatsı ezanıyla yatarım,
Taş Kışladan saraya gider
Aynı yoldan kışlaya dönerim,
Yol iz bilmem, kaybolur giderim.
Ne bir kuş, ne bir kelebek, ne de açan bir çiçek görürüm,
Giderim, gelirim, yerimi bilirim.
Bir tek cuma günleri Padişah Efendimizle birlikte en yakın camiye
Cumaya giderim,
Önümüzde mehter takımı, arkamızda paşalar, sırtı kalabalıklar,
Vezirler, Nazırlar, Hacılar,
Hocalar,
Etrafta padişah efendimizi göreceğiz diye bekleyen kalabalıklar,
"Padişahım çok yaşa" diye bağırırlar,
Sallıyor mübarek elini belli bir tonda,
Giriyoruz camiye ki, ancak bizi
alır,
Halk dışarıda kalır,
Hutbede Hoca, Padişahımız Efendimizi över,
Allah-ü Teala'nın emridir der,
Kurandan bir ayet okuyup,
Kan ter içinde kürsüden iner.
Cuma namazını eda edip çıkarız,
"Padişahım çok yaşa" bağırtıları arasında saraya
döneriz.
Amma ben ne gördüm?
Kıyıdan kenardan deryayı gördüm,
Kuru bir kalabalık gördüm,
Taş binalar, birkaç motorlu araba.
Bir de Padişahımız Efendimiz için verilen davette
Bir sürü kadın erkek elele kolkola zıplarken,
Bir kadını şarkı söylerken,
Sazları çalarken gördüm,
O gece fenalaştım, karabasan oldum,
Rüyamda; ne Çavuşu, Ne Onbaşısı, Paşa oldum,
Padişah efendimiz ecnebi
gemileri teftişe giderken,
Bana oğlum Hasan seni paşa yaptım, mührümü de,
Küçük kızım Mihrişah Sultanı da sana
verdim.
Ben gelesiye kadar emanetlere mukayyet ol dedi.
Sabah iki neferin silkelemesiyle zor uyandım,
O gün bugündür rüyalardayım, hülyalardayım.
Ey Ana,
Bekle beni tez zamanda geleceğim,
Ordumla, topumla tüfeğimle geleceğim,
Köyümüzü harabeye çevirenleri
Haram yiyenleri, fakirleri çiğneyenleri ezeceğim,
Yengelerimi, bacılarımı ağalardan kurtaracağım,
Köyümüzü yeniden kuracağım,
Sultanımız için bir köşk yaptıracak,
Köşkün içini çocuklarla dolduracağım,
Boy boy torunların olacak,
Çayırlarda koşacak, oyunlar oynayacaklar,
Eriklerin çiçek açışını, kelebeklerin uçuşunu görecekler,
Meyvelerden, sebzelerden yiyecekler,
Derede yıkanıp, kaynaktan su içecekler,
Kuşların ötüşünü, rüzgarın sesini duyacaklar,
Yağmurda ıslanacaklar, karda donacaklar,
Kızılcık ağaçlarından kızak yapıp kayacaklar,
Ekinleri ekecekler, biçecekler, harman yapacaklar ana.
Üzümler koruk kalmayacak, bağlar budanacak,
Yapraklar toplanacak, toprak çapalanacak,
Meyveler aşılanacak, diplerine kireç döküp, göztaşı atılacak,
Anızlar yakılacak, çekirgeler kaçışacak,
Tarlalar, bahçeler, orman tekrar yeşerecek ana.
Sen merak etmeyesin,
Abimler, yengemler gittiler diye üzülmeyesin,
Ayaktayım ve hayattayım şükürler olsun,
Oğlun Hasan, oldu sana Damat
Hasan,
Sırtı yere gelmez, bileği bükülmez artık,
Gamı kederi bırakıp tasalanmayasın,
Ben köyümü özledim,
Yollarını gözledim,
Gelirken sana getireceğim saraydan gelin,
İstanboldan laleler, sümbüller, bir de balık,
Köyümüz olacak eskisi gibi kalabalık,
Sana basma kumaşlar alıp,
fistanlar, şalvarlar diktireceğim,
Odana ipek hali sereceğim,
Ortaya da bir koyun postu,
Yünleri çırpıp, yorgan döşek edeceğim,
Ayağına çorap, lastik şiptikler alacağım,
Bir de deriden sağlam ayakkabı yaptıracağım kışlık,
Sobamızı Maşinga soba yapacağım,
Evi onarıp, sıva yapacağım.
Artık kedinde olacak,
Tavuklarla horoz, bir de inek alacağım,
Yavaş yavaş hepsini çoğaltacağım.
Sultanımla, torunlarınla bayramları birlikte geçireceğiz ana.
Sana ben bakacağım,
İhtiyaçlarını karşılayacağım,
Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacağım,
Ölünceye kadar yanında kalacağım ana.
Sağlıcakla kal,
Allaha emanet ol.
15 Nisan 2018 HASAN K.
15 Nisan 2018 HASAN K.
NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur.
Tamamen hayal ürünüdür.
ŞAPKACI HASAN HAKKINDA RİVAYETLER
Rivayet odur ki,
Padişahın küçük kızı Mihrişah Sultan,
Ablaları paşalarla evlenip de haremden ayrıldıktan sonra,
Padişahın her hareme gelişinde ;
Harem Ağasının "Destuuuur"
sesini duyar duymaz,
Padişah Babasına koşar, hani benim Paşam , hani benim Paşam dermiş,
Babası da kızım şimdi sen şu derslerini çalış, şunu yap bunu yap,
Sana bir Paşa alacağım, seni başgöz edeceğim dermiş,
O vaziyette Mihrişah Sultan bütün kitapları ezberlemiş,
Kur'anı Kerimi birkaç kez hatim etmiş,
Özel hocalardan 6 dil öğrenmiş, çok zeki , çok bilgiliymiş,
Gel gelelim, doğuştan , çenesi dışarı çıkıkmış,
Dişleri dudaklarının
üzerinde dururmuş,
Kaşları da bitişikmiş, konuşurken tükürürmüş.
Hiç ayna kullanmaz, yüzündeki tüyleri almazmış,
Cariyeler, Efendi Kadınlar bir eline ayna bir eline cımbız al,
Her gün aynaya bak şu tüylerini yol,
Ya da Arap Bacı Kalfa
halletsin. derlermiş,
Ama Mihrişah Sultan onları dinlemezmiş,
Eliyle Kapı Kethüdası Pos Bıyıklı İbrahim Ağayı gösterirmiş,
İbrahim Ağa hiç almıyor da, ben
niçin alacakmışım?,
Benim ondan neyim eksik? dermiş.
O erkek, sen kızsın, bunları yaparsan hem güzel olacaksın,
Hem de gözde
derlermiş,
Babasından başka kimseye güvenmez, inanmazmış,
Velakin bu dedikoduları duyan paşalar evlenmektense cephe görevi
isterlermiş,
Kimisi sürgüne gönderilmiş, kimisi de Paşalıktan ayrılmış,
Nazırlar görevi bırakmışlar, Vezirler kazan kaldırmışlar,
Bunu duyan Padişah Efendimiz çok kızmış,
Kızımı helal süt emmiş bir Anadolu delikanlısına vereceğim,
Sizi de derdest edeceğim, hapislerde çürüteceğim demiş.
Bir rivayete göre de ;
Mihrişah Sultan'ın amca kızı Mihrimah Sultandan da daha güzel olduğu,
Mimar Sinan bu devirde yaşasaydı; Mihrimah'a değil, Mihrişah'a aşık olurdu,
Onun için bir değil, iki cami yapardı,
Onun için bir değil, iki cami yapardı,
Ay'ı değil, Güneşi tercih ederdi.
Camilerin adını da Mihrişah Sultan Camii değil,
Sultan Mihrişah Camii koyardı, derlermiş.
Bu yüzden güzelliğinin bilinmesini, dile düşmesini istemezmiş,
Özellikle dışarıda kendisini dişlek gösterirmiş,
Yüzüne tüyler yapıştırıp gezermiş,
Yüzünün, gözünün güzelliği için değil de,
Kalbinin güzelliği için seven
birini istermiş,
Padişah Efendimiz kızına; kapı aralığından şapkacısı Hasan'ı göstermiş,
Mihrişah Sultan Padişahın fesi elinde bekleyen Hasan'ı görünce pek
beğenmiş,
Saf olsun, insan olsun, ben ona
bildiklerimi öğretirim Padişah Babacığım demiş,
Padişah Efendimiz de bir ferman yayınlamış,
Şapkacısı Hasan'ı, Paşa
yapmış ve kızını da ona vermiş,
Çeyiz olarak da emrine bir ordu
tahsis etmiş,
Altın dolu bir sandıkla Anadolu'ya
göndermiş,
Kullarımın dertlerini dinleyesin, çarelerini bulasın,
Taşradaki Devlet-i Aliyyeye mensup yerleri teftiş edip, ıslah edesin,
Kötüleri cezalandırıp, terbiye edesin,
Zulüm görenleri kurtarıp, zulmedenleri de fizana süresin demiş.
Yine rivayete göre,
Şapkacı Hasan Paşa Sultanı köyüne götürmüş,
Sultanla Hasan'ın 9 çocukları olmuş,
Ancak anası bunları göremeden
ölmüş,
Ama Hasan Paşa ona verdiği sözleri bir bir yerine getirmiş,
Annesine güzel bir kabristan
yaptırmış,
Evini onartıp dayayıp döşemiş,
Ağaları, halka zulmeden hainleri tek tek yakalayıp fizana göndermiş,
Yengelerini de, bacılarını da kurtarmış,
Bütün köyleri tek tek dolaşıp yardımda bulunmuş,
Sorunlarını çözmüş, köyleri eski günlerine döndürmüş,
Köylerin hepsi isimlerini
değiştirip, Paşalı, Sultanlı olmuşlar,
Bütün Anadolu'ya yayılmışlar.
Mihrişah Sultan ise bütün hizmetinde olanları bağışlamış,
Hepsine birer ev ve birer evlek yer vermiş,
Konağında kendi çalışıp kendi ihtiyacını kendisi görürmüş,
Civar köylerden Sultan Konağına gelip de onu görmek isteyenler,
Köylü kıyafetleri içinde ot yolup, çapa yapan birini görünce;
Ihhhh !!! Bu mu sultan, kara kuru birşey, bizden eksiği var fazlası yok
derlermiş,
Akşam eve gidince kocalarının karşısına geçip, göğüslerini gere gere,
Sultan Sultan dedikleri bumuymuş, biz ondan daha güzeliz,
O Sultansa biz iki kere sultanız derlermiş,
Köyün kahvesinde adamlar sultan geyiği yaparlarmış,
Bunu duyan Hasan Paşa kahrından yataklara düşmüş , karabasan olmuş,
Sultanımız ise bunu hayra yormuş.
Çocuklarının hepsi okumuş,
Sanatkar, Asker, Muallime, Kimyager, Doktor, Mühendis olmuşlar,
Vatana, millete hayırlı insanlar yetiştirmişler,
Sultan çocuğu olduklarını hiç hissetmemiş ve hissettirmemişler.
Bir diğer rivayete göre de;
Şapkacı Hasan Paşa'nın; padişahın fesi ve sandukası ile
Taş kışlada 40
yıl süreyle padişahı beklediği,
Elindeki 5 mecidiyeyi bozdurmak için kışladan dışarıya çıktığı,
İstanbol sokaklarında dolaştığı, bir daha da dönmediği,
Akıbetinin ise
bilinmediği rivayet edilmektedir.
19 Nisan 2018 HASAN
K.