20 Nisan 2018 Cuma

EY ANA, MANZUM HİKAYE, MASAL

"Rahmetli Anneme ithaf"

EY ANA

Ey Ana,
Benim gibi saraylarda keyif çatan oğluna,
Göndermiş olduğun özlem dolu, acı dolu,
Buram buram memleket kokan mektubunu aldım.
Sanki dünyalar benim oldu,
Yüreğim kabardı,
Gözlerim yaşardı.
Mektubuna cevap yazan Katip Amıcam  şaştı da  kaldı.
Ana,
Evvel selam eder, o mübarek ellerinden öperim.
Ben burada iyiyim, rahatım, aklım sendedir,
Sakın beni merak etmeyesin.
Mektubunda İstanbolu ne güzel yazmışsın,
Cennetten bir köşe sanmışsın,
Rüyalarda dolaşmışsın.
Padişah efendimiz afiyettedir,
Ben Oğlun Hasan evvel Allah onun fesini düşürmedim,
düşürmem,
Efendimizi yerlerde süründürmem,
Merak etmeyesin.
Sümbül Hacımın da ellerinden öperim,
O görmüş geçirmiş kişiliğinden nasiplenmek isterim.
Yediği içtiği, alışverişi kendine kalsın,
Gittiği, gördüğü yerleri bana da anlatsın.
Padişahımız efendimizin gözünde cam yoktur,
Gözlük denilen bir alet takar,
Onunla uzağa da yakına da iyi bakar.
Mülazımıevvel Sıtkı ve Rüstem Çavuşa'da çok selam ederim.
Allah onlardan bin kere razı olsun,
İnşallah dilekleri yerini bulsun.
Ana,
Ben, sabah ezanıyla kalkarım,
Yatsı ezanıyla yatarım,
Taş Kışladan saraya gider
Aynı yoldan kışlaya dönerim,
Yol iz bilmem, kaybolur giderim.
Ne bir kuş, ne bir kelebek, ne de açan bir çiçek görürüm,
Giderim, gelirim, yerimi bilirim.
Bir tek cuma günleri Padişah Efendimizle birlikte en yakın camiye
Cumaya giderim,
Önümüzde mehter takımı,  arkamızda paşalar, sırtı kalabalıklar,
Vezirler, Nazırlar,  Hacılar, Hocalar,
Etrafta padişah efendimizi göreceğiz diye bekleyen kalabalıklar,
"Padişahım çok yaşa" diye bağırırlar,
Amma efendimiz faytonda,
Sallıyor mübarek elini belli bir tonda,
Giriyoruz camiye ki, ancak bizi alır,
Halk dışarıda kalır,
Hutbede Hoca, Padişahımız Efendimizi över,
Allah-ü Teala'nın emridir der,
Kurandan bir ayet okuyup,
Kan ter içinde kürsüden iner.
Cuma namazını eda edip çıkarız,
"Padişahım çok yaşa" bağırtıları arasında saraya döneriz.
Amma ben ne gördüm?
Kıyıdan kenardan deryayı gördüm,
Kuru bir kalabalık gördüm,
Taş binalar, birkaç motorlu araba.
Bir de Padişahımız Efendimiz için verilen davette
Bir sürü kadın erkek elele kolkola zıplarken,
Bir kadını şarkı söylerken,
Sazları çalarken gördüm,
O gece fenalaştım, karabasan oldum,
Rüyamda; ne Çavuşu, Ne Onbaşısı, Paşa oldum,
Padişah efendimiz  ecnebi gemileri teftişe giderken,
Bana oğlum Hasan seni paşa yaptım, mührümü de,
Küçük kızım Mihrişah Sultanı da sana verdim.
Ben gelesiye kadar emanetlere mukayyet ol dedi.
Sabah iki neferin silkelemesiyle zor uyandım,
O gün bugündür rüyalardayım, hülyalardayım.
Ey Ana,
Bekle beni tez zamanda geleceğim,
Ordumla, topumla tüfeğimle geleceğim,
Köyümüzü harabeye çevirenleri
Haram yiyenleri, fakirleri çiğneyenleri ezeceğim,
Yengelerimi, bacılarımı ağalardan kurtaracağım,
Köyümüzü yeniden kuracağım,
Sultanımız için bir köşk yaptıracak,
Köşkün içini çocuklarla dolduracağım,
Boy boy torunların olacak,
Çayırlarda koşacak, oyunlar oynayacaklar,
Dağdaki  bocurları, çiçekleri toplayacaklar, kekikleri koklayacaklar,
Eriklerin çiçek açışını, kelebeklerin uçuşunu görecekler,
Meyvelerden, sebzelerden yiyecekler,
Derede yıkanıp, kaynaktan su içecekler,
Kuşların ötüşünü, rüzgarın sesini duyacaklar,
Yağmurda ıslanacaklar, karda donacaklar,
Kızılcık ağaçlarından kızak yapıp kayacaklar,
Ekinleri ekecekler, biçecekler, harman yapacaklar ana.
Üzümler koruk kalmayacak, bağlar budanacak,
Yapraklar toplanacak, toprak çapalanacak,
Meyveler aşılanacak, diplerine kireç döküp, göztaşı atılacak,
Anızlar yakılacak, çekirgeler kaçışacak,
Tarlalar, bahçeler, orman tekrar yeşerecek ana.
Sen merak etmeyesin,
Abimler, yengemler gittiler diye üzülmeyesin,
Ayaktayım ve hayattayım şükürler olsun,
Oğlun Hasan, oldu sana Damat  Hasan,
Sırtı yere gelmez, bileği bükülmez artık,
Gamı kederi bırakıp tasalanmayasın,
Ben köyümü özledim,
Yollarını gözledim,
Gelirken sana getireceğim saraydan gelin,
İstanboldan laleler, sümbüller, bir de balık,
Köyümüz olacak eskisi gibi kalabalık,
Sana  basma kumaşlar alıp, fistanlar, şalvarlar diktireceğim,
Odana ipek hali sereceğim,
Ortaya da bir koyun postu,
Yünleri çırpıp, yorgan döşek edeceğim,
Ayağına çorap, lastik şiptikler alacağım,
Bir de deriden sağlam ayakkabı yaptıracağım kışlık,
Sobamızı  Maşinga soba yapacağım,
Evi onarıp, sıva yapacağım.
Artık kedinde olacak,
Tavuklarla horoz, bir de inek alacağım,
Yavaş yavaş hepsini çoğaltacağım.
Sultanımla, torunlarınla bayramları birlikte geçireceğiz ana.
Sana ben bakacağım,
İhtiyaçlarını karşılayacağım,
Elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayacağım,
Ölünceye kadar yanında kalacağım ana.
Tekrar selam eder,ellerinden hasretle öperim.
Sağlıcakla kal,
Allaha emanet ol. 

15 Nisan 2018                                                        HASAN K.                                   


NOT : Gerçeklerle bir ilgisi yoktur.  Tamamen hayal ürünüdür.


ŞAPKACI HASAN HAKKINDA RİVAYETLER


Rivayet odur ki,
Padişahın küçük kızı Mihrişah Sultan,
Ablaları paşalarla evlenip de haremden ayrıldıktan sonra,
Padişahın her hareme gelişinde ; 
Harem Ağasının "Destuuuur" sesini duyar duymaz,
Padişah Babasına koşar, hani benim Paşam , hani benim Paşam dermiş,
Babası da kızım şimdi sen şu derslerini çalış, şunu yap bunu yap,
Sana bir Paşa alacağım, seni başgöz edeceğim dermiş,
O vaziyette Mihrişah Sultan bütün kitapları ezberlemiş, 
Kur'anı  Kerimi birkaç kez hatim etmiş,
Özel hocalardan 6 dil öğrenmiş, çok zeki , çok bilgiliymiş,
Gel gelelim, doğuştan , çenesi dışarı çıkıkmış, 
Dişleri dudaklarının üzerinde dururmuş,
Kaşları da bitişikmiş, konuşurken tükürürmüş.
Hiç ayna kullanmaz, yüzündeki tüyleri almazmış,
Cariyeler, Efendi Kadınlar bir eline ayna bir eline cımbız al,
Her gün aynaya bak şu tüylerini yol,
Ya da Arap Bacı Kalfa halletsin. derlermiş,
Ama Mihrişah Sultan onları dinlemezmiş,
Eliyle  Kapı Kethüdası  Pos Bıyıklı İbrahim Ağayı gösterirmiş,
İbrahim Ağa hiç almıyor da,  ben niçin alacakmışım?, 
Benim ondan neyim eksik? dermiş.
O erkek, sen kızsın, bunları yaparsan hem güzel olacaksın, 
Hem de gözde derlermiş,
Babasından başka kimseye güvenmez, inanmazmış,
Velakin bu dedikoduları duyan paşalar evlenmektense cephe görevi isterlermiş,
Kimisi sürgüne gönderilmiş, kimisi de Paşalıktan ayrılmış,
Nazırlar görevi bırakmışlar, Vezirler kazan kaldırmışlar,
Bunu duyan Padişah Efendimiz çok kızmış,
Kızımı helal süt emmiş bir Anadolu delikanlısına vereceğim,
Sizi de derdest edeceğim, hapislerde çürüteceğim demiş.
Bir rivayete göre de ;
Mihrişah Sultan'ın amca kızı Mihrimah Sultandan da daha güzel olduğu,
Mimar Sinan bu devirde yaşasaydı; Mihrimah'a değil, Mihrişah'a aşık olurdu,
Onun için bir değil, iki cami yapardı,
Ay'ı değil, Güneşi tercih ederdi. 
Camilerin adını da Mihrişah Sultan Camii değil,  
Sultan Mihrişah  Camii koyardı, derlermiş.
Bu yüzden güzelliğinin bilinmesini, dile düşmesini istemezmiş,
Özellikle dışarıda kendisini dişlek gösterirmiş,
Yüzüne tüyler yapıştırıp gezermiş,
Yüzünün, gözünün güzelliği için değil de, 
Kalbinin güzelliği için seven birini istermiş,
Padişah Efendimiz kızına; kapı aralığından şapkacısı Hasan'ı göstermiş,
Mihrişah Sultan Padişahın fesi elinde bekleyen Hasan'ı görünce pek beğenmiş,
Saf olsun, insan olsun,  ben ona bildiklerimi öğretirim Padişah Babacığım demiş,
Padişah Efendimiz de bir ferman yayınlamış, 
Şapkacısı Hasan'ı, Paşa yapmış ve kızını da ona vermiş,
Çeyiz olarak da  emrine bir ordu tahsis etmiş, 
Altın dolu bir sandıkla  Anadolu'ya göndermiş,
Kullarımın dertlerini dinleyesin, çarelerini bulasın,
Taşradaki Devlet-i Aliyyeye mensup yerleri teftiş edip, ıslah edesin,
Kötüleri cezalandırıp, terbiye edesin,
Zulüm görenleri kurtarıp, zulmedenleri de fizana süresin demiş.
Yine rivayete göre,
Şapkacı Hasan Paşa Sultanı köyüne götürmüş,
Orada ona bir konak yaptırmış,
Sultanla Hasan'ın 9 çocukları olmuş,
Ancak anası bunları göremeden  ölmüş,
Ama Hasan Paşa ona verdiği sözleri bir bir yerine getirmiş,
Annesine  güzel bir kabristan yaptırmış,
Evini onartıp dayayıp döşemiş,
Ağaları, halka zulmeden hainleri tek tek yakalayıp fizana göndermiş,
Yengelerini de, bacılarını da kurtarmış,
Bütün köyleri tek tek dolaşıp yardımda bulunmuş,
Sorunlarını çözmüş, köyleri eski günlerine döndürmüş,
Köylerin hepsi  isimlerini değiştirip,  Paşalı, Sultanlı olmuşlar,
Bütün Anadolu'ya yayılmışlar.
Mihrişah Sultan ise bütün hizmetinde olanları bağışlamış,
Hepsine birer ev ve birer evlek yer vermiş,
Konağında kendi çalışıp kendi ihtiyacını kendisi görürmüş,
Civar köylerden Sultan Konağına gelip de onu görmek isteyenler,
Köylü kıyafetleri içinde ot yolup, çapa yapan birini görünce;
Ihhhh !!! Bu mu sultan, kara kuru birşey, bizden eksiği var fazlası yok derlermiş,
Akşam eve gidince kocalarının karşısına geçip, göğüslerini gere gere,
Sultan Sultan dedikleri bumuymuş, biz ondan daha güzeliz,
O Sultansa biz iki kere sultanız derlermiş,
Köyün kahvesinde adamlar sultan geyiği yaparlarmış,
Bunu duyan Hasan Paşa kahrından yataklara düşmüş , karabasan olmuş,
Sultanımız ise bunu hayra yormuş.
Çocuklarının hepsi okumuş,  
Sanatkar, Asker, Muallime, Kimyager,  Doktor, Mühendis olmuşlar,
Vatana, millete hayırlı insanlar yetiştirmişler,
Sultan çocuğu olduklarını hiç hissetmemiş ve hissettirmemişler.
Bir diğer rivayete göre de;
Şapkacı Hasan Paşa'nın; padişahın fesi ve sandukası ile 
Taş kışlada 40 yıl süreyle padişahı beklediği,
Elindeki 5 mecidiyeyi bozdurmak için kışladan dışarıya çıktığı, 
İstanbol sokaklarında dolaştığı, bir daha da dönmediği, 
Akıbetinin ise bilinmediği rivayet edilmektedir.

19 Nisan 2018                                                              HASAN K.
                                                                                                                                                                                           
NOT : Gerçek olaylarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.















12 Nisan 2018 Perşembe

EY OĞUL, MANZUM HİKAYE


EY OĞUL

Ey Oğul,
Duydum ki askerliğini sarayda yapıyormuşsun,
Padişahımız efendimizi her gün görüyormuşsun,
Fesini taşıyor, muhafaza ediyormuşsun,
Ne mutlu sana ki, onun nur yüzünü her gün görüyor,
Fesini tutuyor, sesini duyuyorsun,
Mübarek vücuduna dokunuyorsun,
Ben de bu yaşımda padişahımız efendimizin gül cemalini bir kerecik görseydim.
Mübarek elini öpseydim , öyle ölseydim.
İstanbol denen cennetten bir köşede
Ben de azıcık kıvrılsaydım, havasından, suyundan yararlansaydım,
Enginlere baksaydım, balıkları görseydim, kayıklara binseydim
Ayaklarımı suya soksaydım,  nergizlere dokunsaydım,
Cennet bahçelerinden laleler toplasaydım,
Süleymaniyede namaz kılıp, Eyüp Sultanda dua etseydim,
Seni de son bir defa görseydim, öpüp, koklasaydım,
Ondan sonra ağabeylerinin yanına gitseydim.
Ağabeylerin Çanakkale de şehit oldular,
Yengelerin sersefil  kalıp, ağalara ikinci, üçüncü oldular.
Kaldım yalnız başıma,  bir kedim bile yok.
Köyde Bir kız kurusu bile kalmadı,
Yaşlı birkaç kişiyiz, sakın geri dönme.
Teskere bırak,  Onbaşı ol,
Sana bu mektubu yazan mülazımıevvel Sıtkı,  yanındaki de Rüstem Çavuş,
Sana selam ediyorlar, padişahım çok yaşa diyorlar.
Sakın unutma.
Duymuşlar senin sarayda olduğunu
Geliyorlar her hafta sonu,
Bir ihtiyacın varmı diyorlar, bana da tayın veriyorlar.
Onlar sayesinde karnım tok, sırtım pek, sakın unutmayasın.
Rüstem Çavuş'da  okumam yazmam yok diyor amma teskere bırakmış ,
Bu civardaki bütün köylerin Jandarma Kumandanı olmuş, 
ikide bir Asayiş Berkemal deyip duruyor,
Yanına da tastamam 9 nefer almış, geziyor,
Seninde okuman yazman yok,
Sen de teskere bırak, neyin eksik, Çavuş olma Onbaşı ol, yanına 10 nefer al,
Ey Oğul,
Bubanın askerlik arkadaşı Sümbül Hacının da çok selamı var,
Arada bir dertleşiyoruz,
Diyor ki padişah efendimiz çok akıllı, bilgili, ileri görüşlü,
Nerden duyduysa ; Bir seferinde meşru bir hükümet gelmiş imiş,
Köylülere de herkese okuma yazma öğretmek istemiş,
Ama efendimiz buna müsaade etmemiş,
Kullarımın okuma yazmaylan uğraşmasına gerek yok
Ben onların yerine okur yazarım, demiş.
Onlar ekin eksinler, biçsinler, harman yapsınlar, bağ bozsunlar,
Hayvanlara baksınlar, çobanlık yapsınlar,
Harmandan ve bağbozumundan sonra düğün etsinler,
Kızları gelin, oğlanları damat olsun,
Bol bol çocuk yapsınlar, keyiflerine baksınlar,
Varidatı olanlara üç, beş ,yedi ,evlenmek münasipken,
Fakir fukarada seyrine baksınlar,
Cümbüşten faydalanıp, düğün pilavına kaşık atsınlar, ayran içsinler, demiş.
Ne mübarek adam, bizim yerimize de düşünmüş,
Kafamızı kerratla, kıraatla meşgul etmemiş,
Düşünmek için beynimiz varmış amma,
Ellerin kolların çalışsın, ayakların aşınsın,
Sağlam kalasın, gücünü kullanasın demiş.
Sümbül Hacı görmüş geçirmiş adam,
Padişahın tasvirini de bilirmiş,
Dedi ki, bakılmasın deyi gözlerine cam koymuşmuş,
Kimse gözlerini dikmesin, yasaklı imiş
Biliyor vesselam,
Taa burdan bir kervanla birlikte hacca gitmiş,
6 aydan fazla sürmüş gidiş geliş, çok yer görmüş,
Çok şey işitmiş,
Kimsenin bilmediklerini bilir imiş,
Para bilem görmüş,
Alışveriş etmiş,
Ben ne para gördüüüüm, ne alışveriş, ne dükkan,
Gördüğüm işte aha bu mekan,
Hala rahmetli bubanın harman sonu aldığı şalvarı giyerim,
Entarim de ahretliğimden kalma, Çemberimde gül oyalı,
Feracem  de rahmetli anamın diktiği,
Hepiciğine arada bir su tutarım,
Kafamı da derede yıkarım,
Lastik bir ayakkabım var, bir de takunyalarım,
Hangisi denk gelirse giyip giyip dolaşırım,
Kışın da teneke sobaya biraz aydın sapı kırıp atarım,
Çabucacık harlıyor, odayı ısıtırım,
Yün çorapları giyerim,
Sonrada Çeyizlik yorganıma sarınıp uyurum oğlum,
Tek tasam sensin,
Tekrar ne zaman görüşürüz bilmem,
Gözün arkada kalmasın,
Padişah efendimizin lütfuylan yaşarız çok şükür,
Tayından kalan ekmeği , bir hafta 5  ihtiyar bölüşürüz,
Arada üzüm hoşafı da içeriz,
Rüstem Çavuş diyor ki, Ana seni İstanbola yollayayım amma
Gidemezsin, Yürüyemezsin,
Taligalar kasabaya anca gidiyor, İlerisini kimse bilmiyor,
Ata binemezsin, eşşeğe binemezsin, Katıra hiç binemezsin,
Binsen de inemezsin,
Sen oğluna gidemezsin, gitsende göremezsin,
Ama mektubun gider,
Belkim mektubun karşılığı da gelir bilemezsin,
Askerlik bu, bugün yarın diyemezsin,
Ferman Padişahındır,
Alıp başını gidemezsin.
Ey Oğul,
Acele cevap veresin,
Yazanları sakın unutmayasın,
Padişah Efendimize hürmette kusur etmeyesin,
Fesini yerlere düşürmeyesin,
O Hilafettir, Devlet-i Aliyyedir,
Yerlerde süründüremezsin.
Gözlerinden öperim. Baki selam.

12 Nisan 2018                                           HASAN K.
                                                       
NOT : Gerçeklerle ilgisi yoktur, tamamen hayal ürünüdür. 
                                                                                                                                            






BEN HEP BÖYLEYİM, ŞİİR






BEN HEP BÖYLEYİM


Üzüldüğüm için ağlamıyorum,
Rüzgar estiği için böyleyim,
Hava karanlık olduğu için değil,
Yıldızlar kaybolduğu için böyleyim.
Yapraklar sarardığı için değil,
Çiçekler solduğu için böyleyim,
Ayrılanlar kavuşamadığı için değil,
Aşklar yalan olduğu için böyleyim.
Kuşlar ötmediği için değil,
Şarkılar söylenmediği için böyleyim.
Ben ağlamıyorum,
Ben Hep Böyleyim.

03.02.2016                           HASAN K.

9 Nisan 2018 Pazartesi

ŞAPKACI HASAN , MANZUM HİKAYE


 ŞAPKACI HASAN


Emir Erim Ramazan,
Duydum ki çarşı iznine çıkmışsın,
Emirganda Çay,
Kanlıcada Yoğurt,
Çengelköyde Balık, yemişsin.
Beylerbeyinden taksiye binip,
Üsküdarda İnmişsin.
Sahilde yürüyüp,
Kız Kulesinin karşısına geçmişsin,
Martılara balık ekmek atmışsın.
Yahu Ramazan,
Hiç mi çarşı iznine çıkarken,
Komutanım bir ihtiyacınız var mı demez insan?
Şimdi karşıya Eminönüne geç,
Mısır çarşısı girişindeki Halk Pazarından,
Bir kilo patates al, bölüğe bırak.
Akşama yiyeyim bari haşlayarak.
Özendirdin şimdi, sana imrendim,
Ben de aynısını yapmak istedim,
Kışlanın yanındaki bankaya gittim,
Evladım dedim, şu benim beş mecidiyemi bir bozuverin de alışveriş edeyim.
Kimse paramı bozamıyor diye yıllardır, kışladan yiyip içiyorum.
Eminönündeki balıkçıdan veresiye balık ekmek alıp yiyiyorum,
O da artık yüz vermiyor, bıkmadın mı avanta yemekten?
Paşayım maşayım diyorsun,
Bizi mi kandırıyorsun? diyor.
Bankacı çocuk; Amca, biz bu parayı bozamayız, biz de Lira var,
Bilmiyor musun? dedi.
Ne Lara mı?  Lara'yı bilmem mi,
Bilirim elbet. Bir İngiliz dilberi.
Padişah efendimiz için İngilizler Pera Palasta bir balo tertiplemişti,
Hiç unutmam.
Sedef kakmalı tahtını da götürdük, baş köşeye kurulduk,
Efendimizin sağ yanında ben, Şapkacısı Hasan,
Sol yanında koruması Çavuş Selman,
En arkada da Kolağası Süleyman ve iki yiğit kahraman,
Ortada bir sürü kadın erkek kolkola zıplıyorlar durmadan,
Utanıyorum bakamıyorum korkudan,
Anamdan başka kadın görmemiş, yirmi yaşıma yirmi gün var ben şapkacı Hasan,
Bir sürü kadın görünce şaşırdım bir an.
Birden ortalık duruldu, zurnalar üflendi, zillere, çalgılara vuruldu.
Ay nasıl parlak, yıldızlar aydan da parlak, hepsi birlikte birer güneş oldu,
Salonun bir ucundan, bir sarışın mavi gözlü bir dilber çıktı, şakıyarak,
Dediğini anlamıyorum ama bağırarak, söylüyor bir şarkı, cırtlak cırtlak,
Süzülüyor parlak elbiseleri içinde bir kuğu gibi bize bakarak,
Yaklaştıkça bana geliyor sanarak, saklanıyorum efendimizin tahtına bakarak,
Nasıl da terliyorum bir an, dizlerimin bağı çözülüyor,
Titriyorum, kalbim yerinden fırlayacak,
Ne biçim kadındır, ben görmedim ki hiç, yıkılacağım şimdi her an,
Yaklaştı ki, o bakışlar, o  reverans padişah efendimize, eğildi önünde bir an,
Zannetmiştim ki ben, beni gördü, sevdi, meyil etti, eyledi beni viran.
Ben Padişahımız efendimizin şapkacısı Hasan.
Olmuşum o akşam uykumda karabasan,
Gözümü açamıyorum, elimi oynatamıyorum, ayağım tutmuyor, uyuşmuşum,
Bağırsam duyulmuyor, sesim çıkmıyor, Yarabbi ben ne olmuşum.
Uyandım ki bağırarak, koştu geldi bir ulak, nerdesin ulan salak.
Padişah efendimiz çıkacak, toplanmış her şey yumak yumak,
Zannettim ki Padişahım başka saraya taşınacak,
O kadar erzak, o kadar bohça, bavul, sandık, sırtlandık zorlanarak,
En nihayet efendimiz çıktı geldi telaşlı ve utanarak, sıkılarak,
Son fermanımdır, oğlum Hasan seni paşa yaptım, hakkını helal et,
Al sana mührüm, tuğram, her şeyim, dönesiye kadar sana emanet,
Şapkacı Hasan oldu sana Paşa Hasan,
Ferman yazıldı, vurdum mührü korkmadan,
Giydim Paşa elbiselerimi, aldım peşinen beş mecidiyemi.
Sonra gittim kışlaya dedim ki oldum Paşa, Padişahım sen çok yaşa.
Bunları anlatıyorum amma,
Bankacı çocuk dedi ki amca, ne mecidiyesi, ne Larası yahu.
Lira diyorum Lira dedi.
Tanımıyorum dedim.
O zaman sen git tanıyan biri gelsin dedi.
Emir Erim Ramazan,
Tiz kışlaya gelesin, şu beş mecidiyemi bozdurasın.
Çizmelerimi parlatasın, apoletlerimi altın suyuna bandırasın,
Elbiselerim düzlensin, birileri benle ilgilensin.
Ben Padişah efendimizin son paşasıyım, Şapkacı Hasan Paşa.
Efendimizin şapkasını taşımakla mükelleftim.
Çok severdi beni, gitmeden son emrini bana verdi, beni paşa yaptı,
Beş mecidiye aylık bağlattı.
Mührü hala bendedir, öldüyse nur içinde yatsın.
Ben onu kışlasında bekliyorum her zaman.
Emir Erim Ramazan,
Gelmedi hiçbir zaman,
Ben padişah efendimizin şapkacısı Paşa Hasan. Nisan 1, 2018

NOT 1: Şapkacı Hasan Taşkışla binasında Padişahı , elinde bir sanduka ve fesiyle 40 yıl beklemiş, şimdi nerededir, bir yerlerde hala  bekliyor mudur, akıbeti bilinmemektedir.

NOT 2: Gerçek olaylarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.
                                                                                                                        HASAN K.